Maturidi Görüşleri Günümüz Sorunlarının Çözümüne Etkisi

Medeniyetlerin ilerlemesinde en büyük etken İbni Haldun’a göre  “Bilim ve sanattır” Bilim ve sanatta ilerlemenin birçok belirleyici etkeni vardır ki  bunlardan biride dindir.

Avrupa medeniyetinin bu günkü seviyeye ulaşmasının temellerinden biride rönesans hareketidir.Orjinal vahyin dışına çıkmış dini anlayışa tepki oluşumudur rönesans.

Günümüzde islam toplumları dinini orijinal kaynaktan yapılan yorumlardan öğrenmektedir .Bu yorumlar hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda önemli rol oynamaktadır.Dinin doğru yorumlanmış kaynaklarına ulaşmak çok büyük önem arzetmektedir.

İtikadi anlamda Maturidi’yi takip eden Türk toplumları Ehli Sünnet olduklarını söylemelerine rağmen ehli sünnet anlayışının fikir ve yorum önderliğini yapan Maturidi’yi  ve onun yorumlarını ne kadar tanımaktadır? Bu anlamda onun toplum hayatına  ve bireysel dünyamıza çok önemli yansımalar sağlayacak görüşlerini inceleyelim.

Eşari ekolünde kişinin amellerine  bakıp onun imanını yargılama anlayışı vardır ki Maturidi itikadına sahip Türk toplumunda hakim görüş budur. Halbuki Maturidi itikadında bir Müslüman büyük günah işlese dahi imanı sorgulanamaz. Toplumda Eşari görüşü hakim olduğundan birey üzerindeki toplum baskısı hem riyaya hem de şekilciliğe sebep olmaktadır.

Toplumda amel ve fiziki görünümüne göre insanları İslam’ın içinde veya dışında görme görüşü hakimdir.Bu anlayış fertleri önemli yanlışa sürüklemekte, ameli ölçüsünde kendini Allah’a yakın gören fertler kendilerini Allah katında ayrıcalıklı görmektedirler.Bu görüş dini gruplar arasında da  ayrışmaya sebep olmakta toplum huzurunu olumsuz etkilemektedir.Halbuki ehli sünnet anlayışına göre Allah’ın rahmetini kazanabilen Allah’a yakındır. Allah’ın rahmeti de sadece Allah’ın elindedir. Kişi yaptığı ibadet ve taatla ancak Allah’ın rahmetini kazanmayı umar, kazandığını iddia edemez. Maturidi Kuran’dan net olarak çıkardığı delillerle amelle imanı birbirinden ayırarak bu konuyu açıklamıştır.

Toplumun inanç sistemi birçok anlamda Eşariliğe dayanır. Kula zerre kadar özgür irade alanı bırakmayan  kadercilik hakimdir. İnsanların imanını amelleriyle yargılama hakkını kendinde gören, bağımsız akıl yürütmeyi ‘heva ve heves’ olarak damgalayıp taklidi esas alan anlayış hakimdir.

Toplum doğru bir kader anlayışına sahip olmazsa fay hattı üzerine çürük bina diktikten sonra depremde ölenler için ‘takdiri ilahi’ diye yorumlar. Arabanın arkasına ‘Allah korusun’ yazısı taktıktan sonra gazı kökleyen ‘trafik canavarları’ yolları kana bular.Yüce kitabımız Kuran’ı kerimde “İiyiliği emir , kötülükten men” emri olduğu halde kendisinin kurbanı olduğu suçluları ‘kader kurbanı’ olarak gören koca bir halk çıkıverir ortaya. Yaptıklarının sonuçlarının sorumluluğunu Allah’a, devlete, sisteme, çevreye, kısacası kendinden başka herkese yükleyen bir insan tipi ile baş başa kalırsınız.

Evreni muazzam dengeler üzerine halk etmiş ve onu ezeli kanunları çerçevesinde çekip çeviren bir Yaratıcıya şuurlu teslimiyet yerine, anlayamadığı bir kudrete korkudan itaat eden kullar çıkar ortaya.

Maturidi’nin din siyaset ayrımı görüşünün önemi burada ortaya çıkmaktadır.”İmamlar Kureyşten’dir” rivayeti için bu dinen yanlış siyaseten doğru yaklaşımı çok önemlidir. Maturidi’ye göre devlet adamının dini vasfı olmamalıdır. Eğer olursa halk onu kutsallaştırır ,yanlışlarını göremez olur. Halbuki devlet adamı doğruda icraat yapabilir. Yanlışta. Doğrular desteklenir. Yanlışlar eleştirilir. Dini vasfı olduğu zaman Allah’ın kaderi’ olarak dayatırlar ve toplum onlara yine itaat eder. Bunu sorgulayan çıkarsa ‘Allah’ın hikmetinden sual olunmaz’ diye susturulurlar. Peygamber’in vekili’, ‘Allah’ın gölgesi’ gibi sıfatları aldıklarından kendilerini eleştirenleri, Allah’a isyan etmekle itham edip ezebilirler. Nitekim Emeviler döneminde ortaya çıkan durum budur.

Kuran çalışmayı emreder. Bunun parelelinde Maturidi kader anlayışını kulun fiillerinde kendi iradesinin olduğunu, kulun irade etmesinden sonra Allah’ın yaratmasının gerçekleştiğini şeklinde açıklar ki Kuran’a uygun olan budur. Halbuki yaygın inanış yanlış tevekkül inancıyla bireyi tembelliğe itmekte Allah’ın kula verdiği iradeyi yok saymaktadır.Bu yanlış tevekkül anlayışı çalışmanın, bilimin önünü kesmekte toplumu tembellik ve miskinliğe sürüklemektedir. Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY bu konuyu dizelerin de şöyle ifade eder:

Çalış dedikçe din, çalışmadın durdun,

Onun hesabına bir çok hurafe uydurdun!

Sonunda bir de “TEVEKKÜL” sokuşturup araya

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!

Tevekkülün, hele, manası hiç de öyle değil.

Nihayet oynayarak dine en rezil oyunu;

Getirdiler, ne yapıp yaptılar, bu hâle onu

“Dolaş da yırtıcı aslan kesil, behey miskin!

Niçin yatıp, kötürüm tilki olmak istersin?

Elin, kolun tutuyorken çalış, kazanmaya bak!

Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak”

Yanlış inanışların en önemli sebeplerinden birisi Hz peygamberimize atıfla uydurulan sözlerdir.  Yüce kitabımız bireyin once dünyasını sonra ahiret hayatını güzelleştirmek onu her iki alemde afiyete sevketmek için indirilmişken

Ölümlerde hatırlanan hale gemiştir,

“Yıkıp dini, bambaşka bir bina kurduk;

Nebi’ye ( Adı güzel kendi güzel Muhammed’e) atıf ile, binlerce herze(boş lakırdı) uydurduk!

İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için.

Kuranın birinci emri ilim  unutulmuş tabiiyet ve taklitçilikle bilimin önü kesilmiştir. Maturidi  taklitçiliğin dine aykırı olduğunu   ifade ederek bunu delilleriyle ortaya koymuştur. Bu günkü İslam dünyasının geri kalmasının yegane sebebi taklitçilik ve tabiiyettir. İmamı Azam’ın talebeleri hocalarının görüşlerine katılmayıp farklı görüşler ortaya koyduklarında bu hocalarını rahatsız etmemiş hoca talebe ilişkisi aynen devam etmiştir. Bu günkü Avrupa’nın bilimsel gelişmesinin ardında yatan anlayış budur. Hocasını taklit eden talebeler değil , okuyan, sorgulayan ,hocasını geçebilen talebeler yetiştiren, bireysel özgürlüğü esas alan bir anlayışı bilimsel dünyamıza hakim kılmalıyız

.

Milli şairimiz bu konuyu şöyle ifade etmiştir:

Bu derde çare bulunmaz –ne olsa- mektebsiz

Ne Kürd alfabeyi sökmüş, ne Türk okur, ne Arap

Ne Çerkesin, ne Lazın var bakın elinde kitap!

Hulâsa milletin efrâdı (bireyleri) bilgiden mahrum.

Unutmayın şunu lâkin: “ZAMAN: ZAMAN-I ULÛM

Demek ki; atmalıyız ilme doğru ilk adımı.

Maturidi hidayeti ikiye ayırarak “Doğruyu görüp içinde olmak anlamındaki hidayettir ki  peygamberler ve müminleri kapsayan bu hidayettir.İkinci olarak ta doğruyu görüp bilmek anlamındaki hidayettir ki bu noktada bütün insanlık aynıdır.” Maturidi’nin bu ikinci hidayet anlayışına göre bütün insanlık bilimsel çalışmada aynıdır. Çalışan araştıran kim olursa Yüce yaratıcı ona vermektedir. Sadece bu anlayış bile her bireyin ilim peşinde koşmasının bir delilidir. Bugünkü Avrupa ile aramızdaki gelişmişlik farkının da göstergesidir.

Sonuç olarak ehli sünnetin fikir önderleri olan Maturidi ve  Lokman Bin Numan Ebu Hanife’nin yüce kitabımızla ilgili görüş ve düşünceleri  günümüzde çok iyi incelenmeli toplumun önüne konulmalıdır.  Hurafelerden kurtulup sorgulayan , fikir üreten, özgür düşünen bireyler yetiştirmenin dini engellerini ortadan kaldırmalıyız. Camilerde vaaz veren hocalara soru sorabilen cemaatler yetişmelidir. Hayır yaparken cami, okul ayrımı yapmayan görüş topluma hakim kılınmalıdır.

H.Ahmet Özer

KAYNAKÇA

1-Safahat ( Mehmet Akif  Ersoy)

2-Kitabü’t Tevhid (Ebu Mansur Maturidi)

3-Mukaddime (İbni Haldun)

4-Makale (Uygar Aktan)

İlgili Yazılar