Dini Tarikat ve Cemaatlerin Olumsuz İz Düşümleri
Prof. Dr. Mehmet Saffet SARIKAYA
Türkiye‟deki dinî tarikat ve cemaatlerin bu teşekkülden çok farklı bir din anlayışına sahip oldukları açıkça görülmektedir. Onlar, genellikle dış dünyadaki gelişmelere kapılarını kapatan, içe kapanık, kendi doğrularıyla yaşayan, en basit eleştirilere bile tepki gösteren topluluklardır. Bu yapılarıyla Kur‟ân‟da belirtilen “atalarının dinine tabi olanlar”47 tavsifine uymaktadırlar.
Çünkü onlar, önceki asırlarda yaşamış ulemanın görüşlerini aynen benimseyerek ve onları adeta tabulaştırıp, dokunulmaz kılarak, dinle ilgili yeni çözüm arayışlarını “Siz onlardan daha mı iyi biliyorsunuz? Filanca alim şöyle diyor” gibi söylerle reddetmekte, tıpkı geçmişte olduğu gibi eski eserlerin şerh ve haşiyesiyle günü kurtarma gayreti içindedirler.
Müslümanlar geçmişte elbette örnek alınması gereken büyük alimler yetiştirmişlerdir; ama onlardan istifade ederken, onları, yaşadıkları sosyal şartları göz ardı etmeden ve tarihten ibret alacak şekilde değerlendirmemiz gerekir. Müslümanların içinde bulundukları çıkmazlar için çözüm yolları aramaları, yeni görüşler üretmeleri asla geçmişi inkâr anlamına gelmez; bilakis geçmiş, tenkit süzgecinden geçirilip yeniden değerlendirildiğinde anlam kazanır.
Dinî tarikat ve cemaatler, Türkiye‟deki diğer benzeri gruplarda olduğu gibi ciddi bir lider sultası altındadırlar.
Liderlik sultası ise demokratikleşme sürecinde, Türkiye‟nin önündeki en büyük engeldir.48 Kendisini lidere bağlayıp, karşılaştığı problemlerde onu referans alanlar, tembel, düşünme yeteneklerini kaybetmiş, iradesine sahip olmayan, başkalarının güdümünde hareket eden kimseler olurlar. Onların, bırakınız din hakkında söz söylemeleri, hayat için gerekli en basit temel ihtiyaçlarını teminde bile iradelerini kullanmaya güçleri yoktur.
Lider sultasının hakimiyeti beraberinde cehaleti getirmektedir. Cehalet ise maalesef toplumumuzun en müzmin hastalıklarından birisidir. Cehaletin kötü yanı, bireyin bilmediğini kabul etmemesi ve kendi kabulleriyle ilgili verileri tartışmaya yanaşmamasıdır. Ülkemizde herkesin çok iyi bildiğini iddia ettiği din konusunda, ciddi bir bilgi boşluğunun varlığı medyatik tartışmalarda açıkça görülmektedir.
Dinî gruplarda gördüğümüz takiyyeyi, ya gizli tutulacak, utanacak, çekinecek bir şeyleri olan, dürüst olmayan insanlar yapar, yahut halkın sırtından menfaat sağlamayı düşünen sahtekar, dolandırıcı, yalancı insanlar yapar.
Müslümanların ne utanılacak bir şeyleri söz konusudur, ne de rantiyecidirler!
Takiyye kesinlikle gayri dinî ve gayri ahlakî bir yöntemdir.
Türkiye‟deki dinî tarikat ve cemaatlerin, Müslümanlar arasında ayrılık ve bölünmeleri körüklediği ise izahtan varestedir.
Hülasa edersek, Türkiye‟de İslâm‟ın anlaşılması ve yorumlanması konusunda ciddi problemler vardır. Bu problemlerin aşılıp dinî zihniyetin doğru ve sağlam temellere dayanması ve günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek olgunluğa erişmesi için din eğitimi konusunda sistemli ve kararlı politikaların uygulanması gerekmektedir. Temel eğitim döneminden başlayacak bu eğitimin müfredatı ve uygulaması titizlikle belirlenmeli, bu bağlamda Milli EğitimDiyanet-Üniversite işbirliği sağlanmalı; İlahiyat Fakültelerinde yapılan çalışmalara yenileri ilave edilmeli ve çalışmaların neticeleri değerlendirilmelidir.