Gençlik ve Ahlak – H. Nihal ATSIZ
Milletlerin temeli ahlâktır.
Ordu, bilgi, teşkilat gibi şeyler ahlâktan sonra gelir. Gerek Türk milleti olsun, gerek başka milletler olsun, ahlâkça yüksek oldukları zaman büyümüşler, ahlâk sağlamlıkları bozulduğu zaman da çürüyüp dağılmışlardır. Roma, İran, Bizans, İspanya’daki Gotlar, Araplar ahlâklarının bozukluğu yüzünden battılar. Dünkü Fransa, ahlâk bozukluğu yüzünden devrildi. Türk tarihinde geçirilen sarsıntıların baş sebebi de ahlâkın gevşemesidir. Her ne kadar bu gevşeme Türkümsüler, Dönmeler ve Devşirmeler yüzünden olmuşsa da, yine aynı sebepler ve aynı sonuçlar apaçık görülmektedir.
Bir milletin, özellikle gençliğin ahlâkı önemlidir. Çünkü milletin mukadderâtı söz konusu olduğu yerlerde, onlar iş görecekler, kan dökeceklerdir. Gençlik, kendini saran maddî ve manevî çevrede ahlâk disiplini, ahlâk örnekleri görürse, ahlâksızlığın daima ezileceğinden gençlik, kendisine sözle ahlâki telkin yapıldığı halde rüşvet, iltimas, dalkavukluk, haksızlığın hâkim olduğunu görürse, işte o zaman onda ahlâk buhranı başlar.
Gençler, en çok öğretmenlerini örnek diye alırlar. Öğretmen gevşek veya ahlâksız oldu mu, gençte ilk tepkiler başlar ve bu tepkiler her şeyi inkara kadar gider.
Öğretmen, ahlâk bakımından mükemmel bir insan olmalıdır. Yani seçkin bir zümreden olmalıdır. Halbuki bizde herkes öğretmen olmuştur. Ne ilkokul öğretmenleri için, ne de ortaokul ve lise öğretmenleri için bir karakter seçimi yapılmamıştır. Yalnız gerektiği zaman bir yoklama yapılmış, onda da çok kere haksızlık olmuştur. Kim daha çok veya kuvvetli tavsiye mektubu getirmişse sınavı o kazanmıştır. Öğretmen olacak gençleri soy, karakter, aile bakımından gözden geçirmek gerekmez mi? hatta öğretmen olacak bir gencin soyu, bilgisinden daha önce gelmez mi? işte bu önemli nokta tamamıyla ihmâl olunmaktadır. Askerî okullara girecek öğrencilerin nasıl Türk soyundan olması şartsa, öğretmenlerin de Türk soyundan olması öylece şart olmalıdır. Bundan başka, ahlâki özellikleri nedir, bazı zayıf tarafları var mıdır, öğrenci gözünde gülünç bir tip midir, bütün bunlara da dikkat edilmelidir. Halbuki bunlara hiç dikkat olunmuyor ki, sonucun ne olduğu meydandadır.
Gençlik, ahlâki bir çevre içinde yaşamalıdır, dedim.
Gençlik okulda, hayatta, sinemada, kitapta, plajda, sokakta, vapurda, tramvayda daima ahlâkın hakim olduğunu görmelidir. Gevşek bir öğretmen, kötü bir film, zararlı bir kitap, bir plaj kepâzeliği, sinsi bir yazı bazen herhangi bir gencin bu toplum için kaybolmasına sebep olabilir.
Türk gençleri, millete kötülük edenlerin tepelendiğini, büyüklere heykel dikildiğini görmelidir. Türk gençliği ata yadigârı olan sebilerde rakı satıldığını, sinemalarda şehvet uyandıran filmler gösterildiğini, sağlık koruma yeri olan plajlarda türlü kepâzelikler yapıldığını görmemelidir. Mefâhiri inkar eden, yalancı ülkülerin propagandasını yapan, âileyi baltalayan yazı, roman, makale okumamalıdır. Yoksa yalnız telkin vermekle, öğüt vermekle iş bitmez.
Millî ahlâkın mezbahası olan bar, meyhâne, balo gibi yerler ve güzellik kraliçesi seçimi gibi rezâletler Türkiye’de yasak edilmelidir. Medeniyet bunlar değildir. Bunlar medeniyetin kanalizasyonlarıdır.
İstanbul’un seyyah şehri olmasını isteyenler, bunun ahlâkımıza da açacağı yaraları düşünemiyorlar. Seyyah şehri demek, bir alay yabancı ve ahlaksız zenginin keyfini yapmak için açılmış sefâhât ve fuhuş yuvaları ile dolu şehir demektir. İstanbul’a para vermek, sefâhat ve ahlâksızlık yapmak için bir sürü budala milyoner değil, eski tarih eserleri görmek için ciddi bilim adamları gelmelidir. Yabancı milyoner sefâhât yaparken kaç tane Türk genci onları kıskanarak kendisini girdaba atacaktır, hiç düşünülüyor mu?
Sözün kısası: Kendimize dönelim. Ahlâk, edebiyat, musiki, giyim, zevk, yemek, eğlence, hukuk, aile, görenek, gelenek ve her şeyde milli olalım.
Milliyetçi dergiler ortalığı kapladıktan sonra, o paçavra gibi komünist şiirleri(!) ortalıkta azaldı. Bir de şu caz denilen zenci musikisi, balo denilen Avrupa rezaleti, bar denilen Amerikan kepâzeliği kalksa, hele şu tercüme kanunlar yerine millî örf ve ahlâkımızdan alınmış yasalar yapılsa, yani tam manasıyla milli olsak ne olur biliyor musunuz?
Yine dünyanın birinci milleti oluruz.
Nihal ATSIZ, Bozkurt, 7. Sayı, 2 Temmuz 1942