İbn Sînâ’nın Türk ve Dünya Eğitim Tarihindeki Yeri
Prof. Dr. Yahya AKYÜZ
îbni Sina bilime ve bilim öğrenilmesine büyük önem vermiştir. Bir yazısında der ki:
Nefsini bilimlerle süslemeye ve düzeltmeye çalış. Bilimden başka her şeyi bırak. Bilimde her şey vardır. İnsanın ruhu kandil ve bilim onun aydınlığıdır. İlahî hikmet de kandildeki yağ gibidir. Bu yanar ve ışık saçarsa sana diri denilir: yanmaz ve karanlık kalırsa sen ölü sayılırsın”.
İbn Sînâ, bilim öğrenmeyi, bu dünyada olduğu kadar, ölümden sonraki hayatta da mutlu olmak için gerekli görür.
Ona göre bilim insanın kendini mükemmelleştirmesi ve Allah’ı bulması için gereklidir ve ölümden sonra ancak “aklî ve İlmî lezzetleri” tatmak söz konusudur. Bu lezzetleri ancak bilimle uğraşmış ve ahlakî bir hayat sürmüş kimseler tadacaktır:
“İlmi yüksek ve ahlâkı düzgün ve temiz olan insanların mutluluğu tamam olur. İlmi çok, fakat ahlâkı çirkin olan ölümden sonra hemen mutlu olamaz, bir müddet azap çeker fakat bir müddet sonra vmi sayesinde elemlerden kurtularak mutlu olur. Bu nedenle, mutlak mutluluğa layık olmak yani cennete girmek için bilim ve ahlâk sahibi olmak şarttır. Ağaçlı, köşklü hurili cennetten ahir etteki İlmî ve aklî lezzetlerin büyüklüğünü halka anlatmak için temsü olarak söz edilmiştir. Şu halde cahiller ye ahlâksızlar iki dünyada da gerçek mutluluktan mahrum ve azap içindedirler. Fakat onlar bu mahrumiyetin acılarını sağken fark edemezler. Ölüm gelincedir ki gerçek mutsuzluklarını anlarlar…” İbni Sina’nın bilim ve mutluluk arasında kurduğu bu ilişki, onun aklî tasavvuf denen sisteminin unsurlarından biridir.