Kırım’da Ve Türkistan’da Selefilik, Vahabilik -2

selefilik ve vehhabilik

Kırım’da Ve Türkistan’da Selefilik, Vahabilik -2

Tarih başlığı altında, İslam Öncesi Dönem; Kuzey Avrasya’da İslam’ın Yayılması ve İlk Müslüman Devlet (10-13. Yüzyıllar); Coçiler ve İslamlaşmaları: Altınordu Döneminde İslam Kültürü; 15-16. Yüzyıllarda Müslüman Türk-Tatar Devletleri; Tatar Toplumunun Rusya Tarafından Kolonileştirilmesi ve Sonuçları (16-18. Yüzyıllar); Çöküşten İslami Uyanışa Kadar Rus İmparatorluğundaki Tatarlar Üzerinde Sömürge Politikasının Etkileri (18-19. Yüzyıllar); Tatarlarda Ceditçilik ve İslami Reform; Etno-kültürel Yapıdan Siyasi Millete; Sovyet Döneminde Tatarlar’da İslamiyet; Sovyet Sonrası Tataristan ve İslami Rönesansta Yeni Dalga;

Tatar Toplumunda Sosyal Yapı ve İktisadî Gelişim başlığı altında Geleneksel Tatar Ekonomisi: Modernleşme Süreci ve Yeni İktisadi İlişkilerin Tesisi; Sosyal Yapı ve Canlılık; Aile, Gelenek ve Törenler; Tatar Toplumunun Günlük Yaşamı: Geleneksel Bayram ve Törenler; Tatar Müslüman Cemaati: Kurumlar ve Faaliyetler; Rusya İmparatorluğunda Tatar Müslüman Cemaatinin Siyasi ve Hukuki Durumu;

Kültür başlığı altında ise Tatar Dili, Yazısı, Hat ve Şemailler; Elyazmaları ve Yazılı Kültür; Edebiyat; Folklor; Eğitim; Akademik Bilgi: Tataristan’da Milli-Akademik Bilimler; Sanat ve Zanaat: Mekanik Sanatlar; Mimari; Müzik ve Tiyatro; Milli Kitle İletişim Araçları bölümleri yer aldı. Tüm bu bölümlerle Tatar tarih ve medeniyetini bir bütün olarak değerlendirmek hedeflendi.”

Kırım yarımadasının etnografik haritası insanı şaşırtıyor. Orta Çağ zamanında Altın Ordu oluşturan Moğol ve Tatarlar bu harita’da ciddi bir iz bıraktılar.

İslam çok daha önce de Kırım’a sızıyordu. Fakat yarımadanın 13.-14. yüzyıllarda genişçe Müslümanlaşması asıl Altın Ordunun Kırım’a gelmesi ile bağlı idi.

Moğol ve Tatarlar ilk kez 1223 yılında Kırım’a gelerek o zaman yarımadada en zengin ticaret merkezlerinden biri olan Sudak kentini tahrip etmişlerdi. Aynı zamanda Altın Orduya bağlı kentlerin inşasına başlanmıştı. Bu arada şimdi Eski Kırım adı ile bilinen Solhat kenti 13. yüzyılda kurulup 14. yüzyılda çok gelişmişti. Altın Ordunun tarihi ve arkeolojisi uzmanı Vadim Rudakov Rusya’nın Sesi radyosuna verdiği demeçte yarımadada İslam’ın genişçe yayılmasının bu olay ile bağlı olduğunu belirterek şunu söyledi:

Altın Ordu devletinin ikinci Hanı Berke artık bir Müslüman idi. Han Berke sırf politik mülahazalardan dolayı Müslümanlığı kabul ettiği halde birçok bakımdan Moğol pagan adetlerine uyuyordu. Fakat 13. yüsyılda bile Altın Ordu devletinin kentlerinde,bu arada Kırım’daki kentlerde Müslümanlık yayılmaya başlamıştı. İslamı yaygınlaştıran, günümüz Türklerinin ataları, Küçük Asya’dan ve Güney Kafkasya’dan gelme insanlar oldu. 14. yüzyılda kentlere başlıca olarak Müslüman ülkelerinden gelenler yerleşiyorlar Özbek Handan başlayarak Altın Ordu devletinin Hanları da İslam’ı aktif olarak yaygınlaştırıyorlardı. Eski Kırım kentinde yapılan kazı işleri sonucunda bulunan camiler bunu doğrulıyan kanıtlardan biridir. Daha 14. yüzyılda sakinmlerin çoğunu Müslümanlar oluşturuyordu. Şimdiki Kırım Tatarlarının tarihi kimlerden başladı? Bu soruya cevap vermek zordur. Fakat Vadim Rudakov’un kanısınca söz konusu Altın Ordu fatihleri değildir. Rudakov sözüne devamla şunu söyledi:

Çok yaygın kanıdan farklı olarak Kırım Tatarları, başka bir yerden gelenler değil. 13. yüzyılda Kırım’a Moğol fatihleri gelmişler ve “Tatar” kelimesi yaygınlaşmıştı. Altın Ordu’da genellikle az sayıda Moğollar vardı. Fakat iktidar başında Moğollar bulunuyorlardı. “Tatar” adı da kökleşerek fatihlerden yerlilere geçmişti. Yani Altın Ordu devletinin Türkçe konuşan sakinlerinin hepsi “Tatar” olarak adlandırılmaya başlamıştı. Kırım Tatarlarının kökenleri ise çok eski ve çok bileşiktir.

Tarihçi Vadim Rudakov, Moskova devlet Üniversitesinde okuduğu zaman öğretim üyelerinden birinin Kırım’ı küçük mataraya benzettiğini anımsatarak şunu söyledi:

Halkların büyük ve küçük göç süreçleri yer alıyor. Bu hareketin bir kısmı Kırım yarımadası adlı matarada kalıyor. Yarımadada da kendi mini süreçler başlıyor. Bunun için Kırım Tatarlarının damarlarında eski İskitlerin, eski Sarmatların ve Kıpçakların kanı da var. Zaten Kıpçaklar Altın Ordu’dan ayrılmadıladr Önemli kısmı Karadeniz bölgesinde kaldı. Ve onlar Ruslar tarafından “Tatar” olarak adlandırılmaya başladı. Eski Rus el yazmalarında “Tatar dili” ifadesine rastlanıyorsa söz konusu asıl Kıpçak dilidir. Kıpçaklar birçok bakımdan Kırım Tatarlarının temelini oluşturdular.

Hatta Milattan sonra birinci binyılın başlarında Baltık denizi bölgesinden Karadeniz bölgesine gelen Alman kabilelerinin de Kırım Tatarmları ile ilişiği var. Kafkasya asıllı Çerkezlerden, İtalyanlardan ve Rumlardan da söz edilebilir. Sözün kısası Kırım Tatarlarında pekçok kanlar birleşti. Bu milliyetin oluşum süreci Altın Ordu’nun 200 yıllık hakimiyeti ve Kırım Hanlığının 350 yıllık devri sırasında da devam etti. Kırım’da, başlıca olarak Eski Kırım kentinde ve Kırım Hanlığının başkenti olan Bahçesaray yakınında büyük sayıda camiler, türbeler ve mezar anıtları bulunuyor. Doğaldır ki daha çok Kırım Hanlığı devriene yani 15. yüzyılın ortalarından 18. yüzyılın sonlarına kadarki döneme ait Müslüman anıtları kaldı. Kırım Hanlarının eski rezidansı olan Bahçesaray Sarayı bu anıtların incisi sayılıyor. Bu, dünyada Kırım-Tatar saray mimarisinin bir tek örneğidir.

Kırım yarımadasında değişik kültürlere ve dinlere ait anıtlar korunuyor. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi anıtları, seyrek olaylar hariç yarımadada hem çok eski zamanlarda hem de Orta Çağ zamanında değişik halkların barış içinde bir arada yaşadıklarını gösteriyor. Kaderin cilvesi olarak bu halklar Kırım adlı harika yere gelerek büyük göçler yolunda oluşan bu “matara”da kaldılar.

Kırım yarımadasının etnografik haritası insanı şaşırtıyor. Orta Çağ zamanında Altın Ordu oluşturan Moğol ve Tatarlar bu harita’da ciddi bir iz bıraktılar.

İslam çok daha önce de Kırım’a sızıyordu. Fakat yarımadanın 13.-14. yüzyıllarda genişçe Müslümanlaşması asıl Altın Ordunun Kırım’a gelmesi ile bağlı idi.

Moğol ve Tatarlar ilk kez 1223 yılında Kırım’a gelerek o zaman yarımadada en zengin ticaret merkezlerinden biri olan Sudak kentini tahrip etmişlerdi. Aynı zamanda Altın Orduya bağlı kentlerin inşasına başlanmıştı. Bu arada şimdi Eski Kırım adı ile bilinen Solhat kenti 13. yüzyılda kurulup 14. yüzyılda çok gelişmişti. Altın Ordunun tarihi ve arkeolojisi uzmanı Vadim Rudakov Rusya’nın Sesi radyosuna verdiği demeçte yarımadada İslam’ın genişçe yayılmasının bu olay ile bağlı olduğunu belirterek şunu söyledi:

Altın Ordu devletinin ikinci Hanı Berke artık bir Müslüman idi. Han Berke sırf politik mülahazalardan dolayı Müslümanlığı kabul ettiği halde birçok bakımdan Moğol pagan adetlerine uyuyordu. Fakat 13. yüsyılda bile Altın Ordu devletinin kentlerinde,bu arada Kırım’daki kentlerde Müslümanlık yayılmaya başlamıştı. İslamı yaygınlaştıran, günümüz Türklerinin ataları, Küçük Asya’dan ve Güney Kafkasya’dan gelme insanlar oldu. 14. yüzyılda kentlere başlıca olarak Müslüman ülkelerinden gelenler yerleşiyorlar Özbek Handan başlayarak Altın Ordu devletinin Hanları da İslam’ı aktif olarak yaygınlaştırıyorlardı. Eski Kırım kentinde yapılan kazı işleri sonucunda bulunan camiler bunu doğrulıyan kanıtlardan biridir. Daha 14. yüzyılda sakinmlerin çoğunu Müslümanlar oluşturuyordu. Şimdiki Kırım Tatarlarının tarihi kimlerden başladı? Bu soruya cevap vermek zordur. Fakat Vadim Rudakov’un kanısınca söz konusu Altın Ordu fatihleri değildir. Rudakov sözüne devamla şunu söyledi:

Çok yaygın kanıdan farklı olarak Kırım Tatarları, başka bir yerden gelenler değil. 13. yüzyılda Kırım’a Moğol fatihleri gelmişler ve “Tatar” kelimesi yaygınlaşmıştı. Altın Ordu’da genellikle az sayıda Moğollar vardı. Fakat iktidar başında Moğollar bulunuyorlardı. “Tatar” adı da kökleşerek fatihlerden yerlilere geçmişti. Yani Altın Ordu devletinin Türkçe konuşan sakinlerinin hepsi “Tatar” olarak adlandırılmaya başlamıştı. Kırım Tatarlarının kökenleri ise çok eski ve çok bileşiktir.

Tarihçi Vadim Rudakov, Moskova devlet Üniversitesinde okuduğu zaman öğretim üyelerinden birinin Kırım’ı küçük mataraya benzettiğini anımsatarak şunu söyledi:

Halkların büyük ve küçük göç süreçleri yer alıyor. Bu hareketin bir kısmı Kırım yarımadası adlı matarada kalıyor. Yarımadada da kendi mini süreçler başlıyor. Bunun için Kırım Tatarlarının damarlarında eski İskitlerin, eski Sarmatların ve Kıpçakların kanı da var. Zaten Kıpçaklar Altın Ordu’dan ayrılmadıladr Önemli kısmı Karadeniz bölgesinde kaldı. Ve onlar Ruslar tarafından “Tatar” olarak adlandırılmaya başladı. Eski Rus el yazmalarında “Tatar dili” ifadesine rastlanıyorsa söz konusu asıl Kıpçak dilidir. Kıpçaklar birçok bakımdan Kırım Tatarlarının temelini oluşturdular.

Hatta Milattan sonra birinci binyılın başlarında Baltık denizi bölgesinden Karadeniz bölgesine gelen Alman kabilelerinin de Kırım Tatarmları ile ilişiği var. Kafkasya asıllı Çerkezlerden, İtalyanlardan ve Rumlardan da söz edilebilir. Sözün kısası Kırım Tatarlarında pekçok kanlar birleşti. Bu milliyetin oluşum süreci Altın Ordu’nun 200 yıllık hakimiyeti ve Kırım Hanlığının 350 yıllık devri sırasında da devam etti. Kırım’da, başlıca olarak Eski Kırım kentinde ve Kırım Hanlığının başkenti olan Bahçesaray yakınında büyük sayıda camiler, türbeler ve mezar anıtları bulunuyor. Doğaldır ki daha çok Kırım Hanlığı devriene yani 15. yüzyılın ortalarından 18. yüzyılın sonlarına kadarki döneme ait Müslüman anıtları kaldı. Kırım Hanlarının eski rezidansı olan Bahçesaray Sarayı bu anıtların incisi sayılıyor. Bu, dünyada Kırım-Tatar saray mimarisinin bir tek örneğidir.

Kırım yarımadasında değişik kültürlere ve dinlere ait anıtlar korunuyor. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi anıtları, seyrek olaylar hariç yarımadada hem çok eski zamanlarda hem de Orta Çağ zamanında değişik halkların barış içinde bir arada yaşadıklarını gösteriyor. Kaderin cilvesi olarak bu halklar Kırım adlı harika yere gelerek büyük göçler yolunda oluşan bu “matara”da kaldılar.
Tamamını oku: http://tr.sputniknews.com/turkish.ruvr.ru/2014_04_17/Kirimda-Islam-nasil-yayildi/

VAHHABİLİK PROPAGANDASI

Seyit Settar Külliyesi Camii`nde Türkiye Diyanet Vakfı hizmet veriyor. Gittiğimizde Bodrum Müftüsü Bekir Kaplan vardı. Henüz Kırım`a iki ay olmuş geleli. 18 imam ile toplantı halindeler. Kırım Müfütüsü de değişmiş, yenisi Emir Ali Ablayev.

Neden değişmiş ki Kırım Müftüsü?
Cevap ilginç ve beklenen gelişme: Suudi Arabistanlı insanların Vahhabilik propagandalarının etkisine girmiş de ondan. Hem de yardımcı ile birlikte. Kırım`da yoğun bir Vahhabilik propagandası var. Suudiler dini hizmet veriyorlar. Ancak karşılığında da Vahhabilik`i yerleştirmeye gayret gösteriyorlar.

70 yıldır komünist rejimin din düşmanlığı yaptığı bir atmosferde yaşayan Kırımlılar şimdi de böyle bir çatışmanın içinde buluyorlar kendilerini. Sağduyu galip gelebilir akıllı yöneticiler sayesinde. Amaç dini hizmet ise, bu tür çatışmalardan uzak kalmalı din adamları. Cemaatler de Kırım`da hizmet veriyor. Eğitim amaçlı olanlar çok başarılı. Açılan kolejlerde Ruslar bile okuyor ve tercih ediyorlar. Fakat hizmetler isteseniz de istemeseniz de belli bir nüfuz alanı ortaya çıkarıyor. İşte bu da önemli bir gelişme.
Taraflar kimsenin nüfuz kullanmasını istemiyor.
Ancak netice ona koşuyor.
Arapça eğitim veren bir kurs ise devlet tarafından kapatılmış. Diyanet`e gelince. 35 camide hem Türkiye`den gelenler, hem yeni yetişen Tatar din adamları hizmet veriyor. Bu açıdan Kırım şanslı. Maddi imkanları cazip, bu da hizmet şevkini artııyor. Yerliler 450 dolar, Türkiye`den gidenler ise çok daha fazla.
Vahhabi propagandasına karşı tedbirler alınıyor.
Her hafta köyler gezilerek sorulara cevaplar veriliyor.
Kur`an kurslarında kutsal kitabımız öğretiliyor. 

Seyyit Settar Külliyesi`ne bilmiyorsanız ve Kril alfabesini okuyamıyorsanız ulaşmanız zor. Keşke kapıda bir de Tatarca yazı asılsaydı. Tatarlar`ın dine büyük ilgisi var. Yaşlılar özellikle camiye daha fazla zaman ayırıyorlar. Gençler de Cuma`da dikkat çekiyor. Bir kamuoyu araştırması yapılsa da Tatarlar`ın din adamlarından neler istediği gerçeği ortaya çıksa keşke. Biraz bilimsel yanı olsa hizmetin.

05 Şubat 2013 Salı 07:45:00

Şimdilerde gelişen nice hâdise, Rus medyası tarafından “ikinci bölünme”nin belirtileri olarak görülüp ülke gündemlerinde önemli yer oluşturuyor. Ruslar endişelerinde haksız değil. Zira Ruslar, aşırı alkolik ve nüfusları gittikçe eriyorken Müslüman Türkler’in nüfusu artıyor. Olimpiyatlarda dâhi Rusya’yı çoğunlukla Müslüman Türk gençler temsil ediyor. Altınordu Devleti’nin topraklarından İdil Ural’da Azatlık Tatar Gençleri Birliği Başkanı Nail Nabiullin ile Tataristan gençliği ve Azatlık Teşkilâtı üzerine konuştuk…

¥ Öncelikle İdil Ural coğrafyasının geçmişinden bahsedelim… Özellikle Sovyetlerin çöküşü sırasında yaşanan siyasi ve sosyal gelişmeler nelerdi?

– Tüm İdil havzası ve onun yakın çevresi İdil Ural bölgesini teşkil etmektedir. İdil Ural bölgesi Altınordu Devleti’nin toprağıdır. 1552 yılında Kazan işgal ediliyor. Ardından Astrahan ve Sibirya hanlıkları yok ediliyor. Tatar köyleri ateşe veriliyor, topluca katliamlar gerçekleşiyor, zorla Hıristiyanlaştırmalar başlıyor. Tatarca kitaplar, bin yıllık sanat eserleri yok ediliyor. Fakat Tatarlar yılmıyorlar. Bağımsız Tatar Devleti’ni diriltmek amacıyla sürekli ayaklanmalar organize ediyorlar. Her 10-15 yılda bir önemli isyanların gerçekleştiği biliniyor.

RUSLAR MİLLETİMİZİ HIRİSTİYANLAŞTIRDI

Kazan Hanlığı’nın işgalinden sonra zorla Hıristiyanlaştırma politikası yaygın bir şekilde işlemeye başlıyor. Vaftiz etmeler gerçek anlamda zorbalıkla yapılıyor, çünkü Tatarlar İslâm dinine son derece bağlı oluyorlar, ucunda ölüm bile olsa dinlerinden vazgeçmiyorlar. Tatarlar’ın çoğu dinlerini koruyabilme uğruna doğduğu ve yaşadığı toprakları terketmek zorunda kalıyorlar. 1552’den 1917 yılına dek Tatarlar kendi dinlerini, dillerini, medeniyetlerini bir şekilde koruyabildiler. 19’uncu yüzyılın sonu, 20’nci yüzyılın başlarında Tatar halkı bir nevî terakki, gelişme içindeydi. Hocalar, âlimler yetişiyor, edebiyat ve müzik gelişiyordu. Tatar zenginleri, Tatarca eğitim veren okullar ve medreseler açıyorlar, Tatarca gazete-dergiler yayımlıyorlardı. Tatarlar, Rusya emperyası halklarının en eğitimli, en aydın kısmını teşkil ediyorlardı. Tatarlar bu dönemde ciddi faaliyetler içinde oldu, fakat bu mutlu dönem uzun sürmedi. 1917 yılında ülke yönetimi Bolşeviklerin eline geçiyor.

DİNİMİZİ VE MİLLETİMİZİ YOK ETTİLER

Dinimizi ve milletimizi yok etme politikası güttüler. Tatar okullarını kapatıp Tatarları Rus okullarında eğitim almaya zorluyorlar, dinden uzaklaştırıyorlar, camileri kapatıyorlar, yalan tarih okutarak “Pis Tatar” olarak tanınmalarını sağlıyorlar… Bu gibi şeyler aracılığıyla Tatarlar’da özgüven eksikliği yaratıyorlar, Sovyet rejimine sadakatli, kendi milletine ve millî değerlerine karşı olan yeni nesil Tatar aydınları oluşturuyorlar. Fakat 1980’lere doğru genel bir demokrasi rüzgarıyla Tatar milleti de tekrar uyanış geçirmeye başlıyor. Tatarlar bağımsız devlet talebinde bulunmaya başlıyorlar. 30 Ağustos 1990 tarihinde Tataristan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Deklarasyonu kabul ediliyor. Binaenaleyh Tatarlar uyanmaya başlıyor. Fakat 1994 yılında Tataristan Cumhurbaşkanı Mintimir Şeymiyev halkın isteklerine rağmen Tataristan’ı tekrar Rusya’nın egemenliği altına sokuyor…

¥ İdil Ural Türkleri’nin bugünkü siyâsî ve sosyal manzarasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– İdil Ural bölgesinde 3 Türk kavmi yaşıyor. Nüfus bakımından en kalabalık olanı Tatarlar, sonra Başkurtlar ve Çuvaşlar. Rusya’da yaşamakta olan Türk halkları, Fin-Ugorlar neredeyse ölümün eşiğinde. Tam teşekküllü maarif sistemine; anadili eğitimli çocuk yuvaları, okullar, yüksek eğitim kurumlarına ihtiyaç var…

400 TATAR OKULU KAPATILDI

Anadilimizi kullanmak, işe girmek hususlarında hakkımız yok gibi… Tatar maarifi Moskova’nın elinde. Çoğu yerlerde Tatar çocuk yuvaları yok veya çok az, var olanlar ise kapatılmakta. Tatar okulları gün geçtikçe azalmakta. Son 3 yıl içerisinde sadece Tataristan’da 400 civarında Tatar okulu kapatıldı! Tatarlar millî eğitim sistemleri yokken millî değerlerini nasıl koruyabilsin ki? Tataristan’da Tatar dili şimdilik devlet dillerinden biri olarak bilinmekte. Bilinmesine biliniyor fakat o sadece kağıtta öyle. 10 milyon Tatar halkının bir tane bile Tatarca televizyon kanalı yok.

¥ Rusya’nın Tataristan ile maddî ilişkileri nasıl?

– Cumhuriyet’in ekonomi konusunu ele alırsak; Tataristan gelirinin % 95’ini Moskova’ya vermektedir. Resmî sayılarda öyle görünüyor. 400 milyar ruble Moskova tarafından alınıyorsa onun sadece 20 milyarı Tataristan’a geri dönüyor. Korkunç bir şey! Bugün Tataristan hükümeti “Bizde her şey çok iyi” diyor. Sakın kimse inanmasın! Tatar halkı ve diğer Türk boyları ölümün eşiğine getirilmiş vaziyette. Pek çoğunun kendilerini korumak, haklarını arayabilmek için ne herhangi kurumları var ne de milliyetçi liderleri. Artık hiçbir şeyleri kalmadı. Onlar sakin sakin, ses çıkarmadan ölmeye terkedilmişler. Tatarlar’ın pek çoğunda millî şuur zayıflamış. Pek çok Tatar asimile olmuş, Ruslaşmışlar.

¥ İyiye giden hiç bir şey yok mu?

– Tataristan’ın şu an ki Cumhurbaşkanı Rüstem Minnihanov zaman zaman çok iyi ve çok doğru adımlar atıyor. Örneğin, dînî bayramlarda alenen câmiye gelip namaz kılması, dilimizin lehine röportajlar vermesi halkımızı çok memnun etmiştir. Biz onun bu adımlarını takdir ediyoruz. Biz Cumhurbaşkanımız Rüstem Minnihanov’u çok beğeniyoruz. O çok iyi bir insan, milletimiz uğruna daha iyi şeyler yapabilecek sıfatları taşımakta fakat Moskova sistemi yüzünden olması gerekenlerin hepsini gerçekleştiremiyor tabii.

KARDEŞLER! İYİ DİNLEYİN!

Kardeşler! Ben sizi akrabam gördüğüm için böyle söylüyorum. Çünkü gerçekten de bu böyle. Bir Türk için diğer Türk akrabadır. Size İdil Ural Türkleri olarak sımsıcak selamlar gönderiyorum. Hepinize iyilik diliyorum. Kardeşler! İyi dinleyin. Hatırlarsanız şöyle bir rivayet var: Bir baba oğlan çocuklarını yanına topluyor ve her birine birer adet çubuk veriyor. Onları kırmalarını istiyor. Oğlanlar ellerindeki çubukları hemen kırıyorlar. Sonra baba o çubukların hepsini toplayıp iple bağlıyor ve tekrar kırmalarını istiyor. Fakat oğlanlardan hiçbiri kıramıyor. Biz Türk kavimlerinin ders alması lazım bundan. Ayrı ayrı kaldığımızda bizi kırmak, yok etmek kolay, tıpkı Rusya’da bizi kırmaya çalıştıkları gibi. Bizim durumumuza kimsenin sesi çıkmıyor. Bugün bizi kıracaklar, yarın sıra size gelebilir, Allah korusun. Fakat biz birleşirsek ve tek güç olursak bizi kimse kıramaz, inşallah! Kardeşler! Dinleyin! Rusya’da yardım bekleyen Türk halklarına yardım edin lütfen. Demokratik yollarla bunu yapabilmek mümkündür. Avrupa’ya bizim durumumuzu bildirin, mektuplar yazın. Rusya’dan bizim hukuklarımızı bozmamasını talep edin. Bizimle irtibatı koparmayınız. En önemlisi sessiz kalmayınız. Kendi fikrinizi bildirin, kardeşler! Rusya’daki İdil Ural Türkleri’nin yalnız olmadığını, onların Türkiye’de, Azerbaycan’da ve diğer ülkelerde de kardeşleri olduğunu dünya görsün. Sessiz kalmayın! Büyük aydın İsmail Gaspralı demiş ki, “Dilde, Fikirde, İşte birlik!” Beraber olalım, aziz kardeşler, Müslümanlar, Türkler! Yalnız birlik olduğunda biz güçlü oluruz. Yaşasın büyük Türk halkları!

ÜMMETİN PARÇASIYIZ

¥ Azatlık Tatar Gençleri Teşkilatı’nın kuruluş hikâyesi, gâyesi ve faaliyetleri nelerdir?

– Azatlık Tatar Gençleri Teşkilatı 1990 yılında kuruldu. Bağımsızlık mücâdelesi için çok emek veren bir kurum olarak bilinir. 2010 yılında teşkilatın başkanı olarak seçildim. “Azatlık” Tatar Gençleri Teşkilatı şu üç temele eşit dayanarak çalışıyor: Birincisi, Tatarlık. Tatar milletinin hukukunu korumak, Tatar medeniyetini, dilini yaygınlaştırmak… İkincisi, İslâm. Tatarlar, İslâm ümmetinin bir parçasıdır. İslâm dinine bağlılığımızı güçlendirmek, Tatarlar arasında İslâm dînini yaymak, Müslümanların hukuklarını korumak. Üçüncüsü, Türk milliyetçiliği! Biz Tatarlar büyük Türk dünyasının bir parçasıyız. Bütün Türk halklarını kardeşimiz olarak görüyoruz. Türk akrabalarımızla yakın ilişki kurmak istiyoruz.

¥ Faaliyetlerinize karşı işgâlci Rus hükûmetinden ve sivillerinden ne tür tepkiler alıyorsunuz?

– Tabii ki bizim faaliyetlerimiz Moskovalı ve özel yetkililerin veya Moskova’ya yalakalık yapan mankurtların hoşuna gitmiyor. Çeşitli baskılara maruz kalıyoruz. 3 yılda bu tehditler yüzünden yaklaşık bin üyemizi kaybettik. Faaliyetlerimize kayıtsız olmayan, bize katılmak isteyip de korkan kişiler çok. Bana da değişik baskılar uygulanmakta. Teşkilatın başkanı olarak sürekli çalışmayı öne sürüyorum. Bu durum devletin de, FSB’nin de hoşuna gitmiyor. 2006 yılında Kazan Devlet Teknik Üniversitesi’nin hukuk fakültesini kazandım. Beni teşkilattan ayrılmam konusununda zorlamaya başladılar, tehdit ettiler. Korkmadım. 2009 yılında çok feci dövdüler. Geleceğimiz aydınlık

¥ Mehmed Niyâzi, İdil Ural’dan bahsederken şu müjdeyi veriyor: “Ben görmeyeceğim ama siz göreceksiniz; Ruslar Kazan’dan kuzeye çekilecekler.” Bu söz üzerine İdil Ural topraklarının yakın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Hürriyet nasıl ve ne şekilde gelecektir?

İdil Ural bölgesinin geleceği aydınlık… Rusya İmparatorluğu yakında çökecek ve inşallah biz var olacağız. Rusya gerçekte çok güçlü bir ülke değil. O sadece kendi halkına güç ve silah kullanarak ve toplumu medya üzerinden cahilleştirerek ayakta durabiliyor. Rusya nüfusunun çoğu fakirlikle boğuşmakta. Bürokrasi ve rüşvetçiliğe batmış bir ülkeden bahsediyoruz. Rusya’da insanlar yaşamıyor, yaşamak için mücadele ediyor. Sosyal ve millî problemler hep beraber Rusya’nın dağılmasına sebep olacak. Bunu uzun süre beklemeye gerek kalmayacak. Fakat akla bir soru geliyor: Rusya dağıldığında orada yaşamakta olan Türk halkları, aynı zamanda Tatarlar da sağ kalmış olacak mı? Bu büyük sorun. Rusya batmakta; lakin kendisi ile diğer halkları da uçuruma sürüklemekte. Bugün zaman bizim aleyhimize çalışıyor. Milletler gün geçtikçe asimile oluyorlar, gün geçtikçe tarih mezarlığına yaklaşıyorlar. Ben, bağımsız Tatar Devleti kurarak, İdil Ural bölgesinde İdil Ural Konfederasyonu oluştururuz diye umutlanıyorum. Türk devletlerinin birleşerek Avrupa Birliği gibi bir birlik oluşturmak…

¥ Rus işgâli altındaki Müslümanlar olarak Türkiye’nin artan aktif dış politikasına dâir Türk dünyası özelinde yorumlarınız nelerdir?

– Bugün görüyoruz ki Türkiye çok güçlü bir ülke olma yolunda. Türkiye’nin ekonomisi gelişmekte. O kendi fikrini söylebilen, menfaatlerini koruyabilen bir ülke. Türkiye’nin güçlenmesi bizi çok sevindiriyor. Biz sizi akrabamız olarak görüyoruz ve başarılarınıza seviniyor, başarısızlıklarınıza üzülüyoruz. Son dönemde Türk cumhuriyetleri ile iyi ilişkiler kurmanız bizi mutlu ediyor. Fakat Türk devletleri ve Türk toplumlarına ilginizin yeteri kadar olmadığını düşünüyoruz. Uzaktan bakan bizler Türkiye Devleti yöneticilerinin daha çok Arapları yakın gördüğünüzü görüyoruz. Oysa Rusya Federasyonu’nda bizim durumumuz, Filistin halkına nazaran daha vahim durumda. Tatar halkı millet olarak yok olma aşamasında, Rusya siyaseti bizi bitirmeye yönelik çalışıyor. Biz biliyoruz, Türkiye’den hiçbir yardım olmayacak. Türkiye de Rusya’dan korkmakta. Tataristan’da Türk-Tatar liseleri kapanırken Türkiye Devleti kendi sözünü söyleyemedi. Keşke hükûmet olarak Rus zulmü altında ölüm beklemekte olan biz Tatarlar’ı ve diğer Türk halklarının durumuna bîtaraf kalmasaydınız, dünya sahnesinden bizim lehimize de mücadele etseydiniz. Bizim hakkımızda da fikir beyan edebilseydiniz, dünya sahnesinde bizleri korusaydınız.

Akit

İlgili Yazılar