Toplum Mühendisliği – Psikoloji Savaşları

Beyinlerimizi yönetmek ve düşünme gücünden bizi mahrum etmek isteyenler izin vermesek bunu yapabilir miydi sizce?

İnsanları düşünün, birer balık olarak. Yaşamaları için üstlerine deniz örtülmeli değil mi? Bu denizi de toplum olarak hayal edelim. Az çok belgesel izlediyseniz görmüşsünüzdür. Sürü halinde dolaşan balıklar vardır. Bir de ürkütücü, denizlerin hakimi imajını veren koca balıklar gözünüzün önüne gelsin. Siz sürüden ayrılan bir balık olsanız bu koca balıkların sizi avlaması daha kolay olacaktır. Peki denizden çıkabilir misiniz bulunduğunuz sürüden memnun değilseniz? Bir balık olarak denizin dışında nasıl yaşayabilirsiniz?

Toplum deniz, bizlerse bu denizde yaşayan çoğunlukta küçük, azınlıkta büyük, azınlığın çoğunluğu  yönettiği balıklar gibiyiz. Bu yazımızda öncelikle büyük balıkları sorgulamaya sonra kendimizi eleştirmeye çalışacağız. Daha önceki yazımızda bahsettiğimiz ‘BİREY’ in irade gücüydü. Şimdi onu etkileyen dışsal faktör olan toplum üzerine düşüneceğiz.

Evet biz bireyler olarak irade konusunda en özgür halimizle bile dışsallıkların etkisi altındayız. Peki dışsal faktörler neyin ya da kimlerin etkisi altında? Toplumların düşündüğü ortak fikirler, vardığı ortak yargılar ‘akıl birliği’ sonucu mu doğdu yoksa düşündürülmek istenenden mi? Anlatmak istediğimiz asıl konu bu temele bağlı, biz bazı eserlerden alıntılar yaparak bu durumu incelemeye çalışacağız. Derleme yaptığımızı eserler, dünyada hali hazırda bildiğimiz, duyduğumuz, duymadığımız bazı örgüt ve toplulukların ‘toplum mühendisliği’ alanında yaptığı çalışmalardan bahsetmiştir. Bu toplulukları yakından tanımalı ve anlatılmak istenenleri zihnimizde tartmalıyız.

TAVISTOCK ENSTİTÜSÜ (Tavistock Institute of Human Relations)

“Enstitü,  Tavistock’un Londra’daki binalarından birinde 1. Dünya Savaşından kurtulan İngiliz askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921’de Londra’da kurulmuştur. Enstitünün başkanlığını İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John Rawlings-Reese üstlenmiştir. Enstitü ve gerçek çalışmaları; ABD’nin en iyi korunan sırrı olmaya devam etmektedir. I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında Psikolojik Savaş Örgütü olarak çalışan TavistockGrubu, Rockefeller Vakfının yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock`a daha geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir. Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı o dönemde Londra’ya gelerek Prenses Bonapart’ın verdiği bir malikâneye yerleşen Sigmund Freud’un davranış bilimi doğrultusunda İNSAN DAVRANIŞLARININ KONTROLÜ konusundaki çalışmaları olmuştur.

Enstitü bu ideolojinin dünyadaki merkezi olması amacıyla kurulmuştur. Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (CSIS), Rand ve Mitre Corporation Şirketler kadrolarının doktrinasyonu, The Mont Pelerin Society,  Trilateral Komisyon, Ditchley Vakfı, Roma Kulübü, CFR gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler ağı geliştirmiştir.

Tavistock, Kore Savaşında ilk defa denenen kitlesel BEYİN YIKAMA TEKNİKLERİNİ GELİŞTİRMİŞTİR. Geliştirilen “kalabalıkların kontrol metotları”, gizli ve halkın tepkisini çekmeyecek şekilde Amerikan halkı üzerinde denenmiş ve onların psikolojik tavırları tespit edilmiştir. 1933`te Tavistock Direktörlüğüne getirilen Alman mülteci Kurt Lewin, mülteci ajanlarını düşmanlar arasına sızdırarak Harvard Üniversitesinde geliştirilen propaganda kampanyaları ile Amerikan halkını ABD’nin Almanya’ya karşı savaşa girmesi için hazırlamaya çalışmıştı. 1938’de Roosevelt, ABD egemenliğini İngiltere’ye devreden bir gizli anlaşma karşılığı, Özel Operasyon Yetkililerinin ABD politikalarını uygulamalarını sağladı. Bu anlaşmanın uygulanması için ABD General William Donovan’ı SOE-SIS (SOE: Special Operation Executives; Özel Operasyon Örgütü, SIS: Strategic Intelligence Services; Stratejik İstihbarat Bürosu, OSS: Office of Strategic Services; Stratejik Hizmetler Bürosu) örgütlerini OSS`ye (şimdiki CIA`ya) dönüştürmesi için Londra’ ya gönderdi.

Tüm OSS ve CIA programları Tavistock`un rehberliğinde oluşturuldu. Roosevelt ve Churchill’in hava saldırılarının tümü, Tavistock laboratuvar şartlarında kitlesel terörden elde edilen deneyimlere göre gerçekleştirildi.

Toplumsal uyutmanın  da 3 adımda gerçekleştirildiği belirtilmiştir. İlk olarak moral değerlerini yitirme (demoralisation), ikinci olarak zihni bölünme (segmentation), üçüncü olarak zihni ayrışma (disassocation).”

Detaylı okuma: EROL BİLBİLİK– İŞGAL ÖRGÜTLERİ, CIA, NATO, AB

CFR (Council on Foreign Relations) ve TC (Trilateral Commission)

(…) ABD iktisâdının yürümesi çoğu zaman hayalî bir düşmanın gösterilmesine bağlı. Sovyetler dağılıverince Pentagon, “Şimdi düşman kim?” diye kısa bir şaşkınlık devresi geçirdi. Hemen arkasından yeni düşman gösterildi. Altı ay içinde tüm Amerikan kamuoyunun beynine şu formül işleniverdi: “Müslüman=Fundamentalist=Terörist” ‘Kızıl Tehlike’ gitti, ‘Yeşil Tehlike’ geldi” dediler. Ortadoğu, sonra Kafkasya ve Orta Asya kaynaklarının doğrudan “Küresel Kraliyetçilerin” emrine verilmesine yönelik son Haçlı Seferi böyle başlatıldı.

Böyle durumlarda, yalnız ABD halkı için değil, dünya ve özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinde kamuoyu oluşturulması, bu suretle oralarda erk sahibi edilmiş sahte aydınların maşalık görevlerini daha kolay yerine getirebilmeleri için Huntington gibi adamlara “Medeniyetler Çatışması” gibi kitaplar yazdırılır. İsviçre’de çıkan ilginç bir derginin Ocak 2002 sayısında Nadia Weiss yazıyor;

“Huntington’un perde arkasına baktığımızda karşımıza ilk çıkan kim ola dersiniz? ABD’nin dünya egemenliği kurması için ABD stratejisini hazırlamış olan Zbigniew Brzezinski’nin ta kendisi. Bu küresel egemenlik savaşı Avrasya’da yürütülecek. Onun için Amerika, Ukrayna, Türkiye, İran, ve Kafkas ülkelerini denetim altında tutmalı. Avrupa Birliğinin de, NATO’nun da Doğu’ya doğru genişletilmesi işte bu stratejinin bir parçası.”

“Huntington’u okurken insan Brzezinski’yi okur gibi oluyor; ikisi de aynı siyasî planı güdüyorlar: Dünyaya tek bir gücün hâkim olmasını, kendilerinin de bu gücün bir parçası olmalarını istiyorlar. 1959’da tanıştılar; 1960-1962’de , sonra çeşitli ülkelerde birlikte seminerler verdiler. Jimmy Carter döneminde ikisi de ABD Ulusal Güvenlik Kurulu’nda idiler. Birçok kurulda birlikte ve önderlik mevkilerinde çalıştılar. İkisi de CFR (Council on Foreign Relations) ve TC (Trilateral Commission  (“Üçlü Kurul”) üyesiler. Bu iki kurul öyle zararsız, kendi hâlinde sivil örgütler değil, demokratik hiçbir yasal tabanı olmayan fakat dünyanın gidişatını tâyin eden özel kuruluşlar.

“1921’de kurulduğundan beri CFR, ABD’nin özellikle dış siyaset ve savunmasında son derece etkili olmuştur. Her yönetimde, en azından Dış İşleri, Savunma, Hazine, ve Milli Güvenlik Bakanları CFR’dendir. Belli başlı basın-yayın kuruluşlarında da (NBC, ABC, CBS TV’leri, ‘The New York Times’, ve Washington Post gazeteleri) CFR üyeleri bulunmaktadır.”

“CFR, Üçlü Kurul ve Bilderbergciler, gerçek kararların alındığı gizli siyasî çevreler olarak belirlenmektedir. Şimdiki dönemde Madeleine Albright, David Rockefeller, ve George Bush CFR üyesi. En büyük ABD bankaları ve sanayi şirketlerinin de CFR’de temsilcileri var.”

“Üçlü Kurul, 1972’de, aralarında D. Rockefeller ve Z. Brzezinski’nin bulunduğu sekiz CFR üyesi tarafından kuruldu. Amaç, ABD, Avrupa, ve Japonya’nın egemen sınıflarını bir araya getirmekti. Dünya Ticaret Örgütü (WTO), NAFTA (Kuzey Amerika Gümrük Birliği), ve MAİ (Çok Yanlı yatırım Anlaşması) önderleri de Üçlü Kurul’da.

“Üçlü Kurul’un gayesi, kamuoylarını ve devletlerin siyasal kararlarını o şekilde etkilemek ki, tüm dünyanın ulusları, hükümetleri, ve iktisatları, uluslar ötesi banka ve şirketlerin çıkarlarına hizmet edecek. Bu amaç için, halklar bağımlı kılınacak, karşıt sesler susturulacak, demokrasi, denetim ve gizli teşkilâtlar aracılığıyla rafa kaldırılacak. Nihâî amaç, tek dünya iktisâdı, tek dünya devleti, tek dünya parası, ve tek dünya dini. Hedefler arasında ABD’nin kendi siyasal hükümetinin de birkaç banka ve şirketin güdümüne alınması var.”

“Üçlü Kurul’un tasarıları, 1975’te Samuel Huntington’a yazdırdıkları ‘Demokrasinin Buhranı’ adlı kitapta belli oldu. Halkın, meclis, eyalet ve yerel hükümetlerde etkili olmağa başlamasından, demokrasi bilinci ve katılımının artmasından rahatsız oldular. Halkı tekrar tepkisiz, uyuşuk, kolay güdülür bir hâle getirmek istediler. İlginçtir ki, 11 Eylül’den sonra hem ABD, hem diğer çeşitli ülkelerde, olağanüstü durum bahanesiyle birçok özgürlük, demokratik hak kaldırılıyor.”

“Üçlü Kurul ve CFR, amaçları doğrultusunda, desteklediği vakıflara, eğitim ve araştırma kurumlarına bazı ‘çalışmalar’ ve yayınlar yaptırıyor. Bir yandan hayali düşmanlar yaratılıp dünya hâkimiyeti için harpler çıkarılırken, bir yandan da kitleler korkutulup ellerinden demokratik hakları ve özgürlükleri alınıyor. Birincisinin zeminini hazırlayan ‘Medeniyetler Çatışması’ kitabında da, ikincisine kamuoyu hazırlayan ‘Demokrasinin Buhranı’ kitabında da Samuel Huntington ’ un imzası var.”

Detaylı okuma: OKTAY SİNANOĞLU- BÜYÜK UYANIŞ

Görüldüğü üzere aslında gizli örgüt dediğimiz birlikler artık yazılan kitaplarla gizli olmaktan bir nebze olsun çıktı. Bu kitaplardan alınan alıntılar bizleri düşünmeye sevk etmeli. Küresel gözlüğümüzü çıkarıp birey gözlüğümüzle, kendi ülkemizi ve kendimizi de değerlendirerek bitirelim. Asıl eleştiriyi kendimize yapmalıyız. Her şey kolaylıkla dış planlarla yürütülebilir mi? Kitap ile harcanan zamanın, televizyon ile harcanan zamanla kıyaslamanın bile ironik olduğu –aradaki uçurum düşünülürse- ülkemizde, kendimizi masum görüp her durumu kara örgütlere bağlamak rasyonel bir davranış mı? Televizyonlardaki ipin ucunu kaçırmış evlilik programlarındaki -veya ikamesi durumundaki benzer programlardaki- karakterlere özenen ve ciddi bir şekilde örnek alan ya da sosyal medyadaki benliği için savaşan hatta psikolojisi bozulan genç nesiller –yani geleceğimiz, geleceğiniz olan nesiller- ya da tüm insanlar sizce dış güçlerin oyunu mu?

Beyinlerimizi yönetmek ve düşünme gücünden bizi mahrum etmek isteyenler  izin vermesek bunu yapabilir miydi sizce? Belgesellerin televizyon kanallarında, kanalın ‘ceza’ alması sonucu yayınlandığı  anlayışını reddetmeyi denedik mi?

Diziler, programlar, sosyal medya, tüm medya toplum mühendisliği konusunda son derece etkili organlar olarak kullanılmaktadır büyük balıklar tarafından. Buralarda harcanan zamanın ölçüsünü irademizle makul hale getirmedikçe, kendimizi eleştirmedikçe çözüm konusunda adım atmış olmayız.

Zygmunt Bauman’ ın tuzak olarak nitelendirdiği sosyal medyada egosal savaştan çok  bilim, eğitim yolunda küçük ya da büyük adımlar atmaya çalışırsak beynimize uzatılan eğlenceli silahı kontrolümüz altına alabiliriz. En önemlisi, bu organların üzerimizde yarattığı etkileri farkındalıkla sorgularsak, bizler için iyiyi kötüyü fark edebilmek daha kolay olacaktır. Yaratılmak istenen ve amaçlara hizmet eden ‘tüm algılar’ için öz eleştiri panzehir olabilir.

Ceren Demir

Kaynak: Matematiksel