Umur Tugay Yücel
Gelişmekte olan ülkeler için en önemli konulardan biri enerji ihtiyacıdır. Türkiye’nin son 10 yıllık süreçte gerçekleştirdiği ekonomik gelişme, beraberinde enerji ihtiyacını hızla artırmıştır. Artan enerji ihtiyacı sonucu ülkemizin elektrik talebi, 2015 yılı sonu itibariyle 268,8 milyar kWh’e ulaşmıştır.
Gelecek 10 yılda ekonomik büyüme ile paralel olarak enerji talebinde artış olacağı, bu talebin 2022 yılında yaklaşık 455 milyar kWh’e ulaşılacağı tahmin ediliyor. Ülkemizin enerji talebi yıllık ortalama %7-8 oranın da artış göstermektedir.
2014 yılı verilerinde elektrik enerjisi üretiminde doğal gazın payı %48, kömür %29 ve petrol %2 seviyesindedir. Doğal gazda dışa bağımlılığımız %98 oranındadır.
Türkiye toplam enerji ihtiyacının %72’sini ithal etmekte olup enerji sektöründe büyük oranda dışa bağımlıdır. Türkiye, enerji üretiminde kullandığı doğal gazın %98’ini, petrol %92’sini, kömürün %20’sini ithal etmektedir.
Türkiye elektrik talebi artışı açısından Avrupa’da birinci, dünyada ise Çin’den sonra ikinci sıradadır. Böyle büyük bir enerji talebini ithal ederek karşılanması, Türkiye’nin enerji stratejisinin ilk olarak dışa bağımlılığın azaltılması üzerine kurulmasını beraberinde getirmiştir. Çünkü yüksek enerji fiyatları, hem bireysel hem sanayi kullanımında ciddi sorunlar yaratmaktadır.
Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri bu sorunu nükleer enerji ile aşmışlardır. Türkiye için de nükleer santraller; enerjide dışa bağımlılığı azaltması, enerji arz güvenliğinin sağlanması, cari açığın azaltılması ve kaynak çeşitliğinin artırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Nükleer santraller, her an kullanıma hazır ve sürekli enerji elde edilebilir olmaları nedeniyle sürdürülebilir enerji stratejisinde büyük önem taşımaktadır.
Dünya’da Nükleer Enerjinin Durumu
Nükleer santraller, günün 24 saati çalışabilir. Güneş, rüzgâr ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynakları, meteorolojik ve iklim koşullarına bağlıdır. Ancak yağmur yağarsa, güneş doğarsa veya rüzgâr eserse enerji elde edersiniz.
Nükleer santraller, yılın 8760 saatinin 8000 saati, hidroelektrik 4000, rüzgâr 3000, güneş 2500-3000 saati çalışır. Nükleer santrallerin kapasite faktörü %90 iken, yenilenebilir enerjinin %30-40 oranındadır. Nükleer santrallerin işletme ömrü 60 yıl iken bu, rüzgâr ve güneşte 20-25 yıl civarındadır.
Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin neden nükleer güce yöneldiklerini, bu bilgiler daha iyi anlatıyor. Batının küresel güçleri, bu gelişme sürecinde nükleer santrali en önemli adımlardan biri olarak görmüşlerdir. Enerji ihtiyacının yarıya yakınını bu reaktörlerden karşılayarak dışa bağımlılıklarını azaltmışlardır. Bunun için sistemli ve kurumsallaşmış bir şekilde bilimin ve teknolojinin nimetlerinden faydalandılar.
Tabi ki bu süreç içerisinde nükleer enerji karşıtlarının ortaya koyduğu tezler dikkate alınmıştır. Hatta nükleer kazalar gerçekleşmiş olmasına rağmen yine de daha güvenli şekilde yeni reaktörlerin temellerini attılar. Tüm bu yaşananlara rağmen hiçbir gelişmiş devlet, bu nükleer reaktörlerin hepsini ya da büyük bir kısmını kapatmamıştır. Dünyadaki nükleer santrallerin durumuna baktığımızda;
– Dünyadaki 30 ülkede 449 nükleer reaktör bulunuyor.
– Nükleer santrallerin yarısından fazlası Avrupa ve Kuzey Amerika’da bulunmaktadır. Onu Uzak Doğu takip etmektedir.
– Gelişmiş devletler içerisinde Amerika Birleşik Devletlerinde 100, Fransa’da 58, Japonya’da 43, Güney Kore’de 25, Kanada’da 19, Almanya’da 17, İsveç’te 10, İspanya’da 8 ve Belçika’da 8 tane aktif reaktör bulunmaktadır.
– Yükselen güçler olan Çin’de 36 aktif ve 18 yapım aşamasında nükleer reaktör vardır. Rusya’da 36, Hindistan’da 22, Brezilya’da 2 tane aktif reaktör bulunuyor. Bu saydığımız ülkelerde yeni reaktörler yapım aşamasındadır.
– 14 ülkede 68 reaktör inşaatı devam etmektedir. 2030 yılına kadar 164 reaktör yapılması planlanıyor.
Dünyadaki yükselen güçler olarak adlandırdığımız Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya gibi ülkeler de küresel bir oyuncu olmak için nükleer enerji kapasitelerini her geçen gün artırmaktadırlar. Çünkü gelişmiş devletlerin izlediği yolu takip ediyorlar.
Küresel güç olmaya aday bu ülkeler, bunun ilk şartının nükleer santrallere sahip olmak olduğunu iyi biliyorlar. Enerji ihtiyaçlarını en aza indirmek için her geçen gün yeni reaktörlerin inşası devam ediyor. Elimizdeki somut verilere baktığımızda gelişmiş devletlerin kapasitesine hızlı bir şekilde ulaşmak için nükleer reaktörler olmazsa olmazdır. Çünkü bütün küresel güçlerin hikayeleri bu noktada buluşuyor.
Türkiye’nin Nükleer Güç Olma Girişimleri
Türkiye’de nükleer enerji konularında ilk girişimler, 1956 yılında ‘’Atom Enerjisi Komisyonu’’ ile başlamıştır. 1957 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na üye olan Türkiye, dünyadaki nükleer enerji çalışmalarının öncü ülkelerinden olmuştur.
1970’li yıllarda nükleer santral sahası fizibilite ve saha çalışmaları sonucu Sinop/İnceburun, Kırklareli/İğneada ve Mersin/Akkuyu, nükleer santral kurulmasına uygun yerler olarak tespit edilmiştir. 1976 yılında Akkuyu sahasına nükleer santral kurmak üzere ‘’Yer Lisansı’’ verilmiştir. 1977 yılı başlarında Fransız ve İsviçre firmaları ile görüşmeler başlamışsa da bir türlü karara varılamamış ve 1979’da görüşmeler kesilmiştir.
Türkiye, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması olan NPT’yi 1980 yılında imzalamıştır. 1982 yılında Türkiye Atom Enerji Kurumu kurulmuştur. 1984 yılında Türkiye, OECD Nükleer Enerji Ajansına üye olmuştur. 1986 yılında meydan gelen Çernobil Nükleer Santrali kazasının oluşturduğu olumsuz ortam, Türkiye’nin bu çalışmaları askıya almasına sebep olmuştur.
15 Ekim 1997 tarihinde Akkuyu Nükleer Santrali için teklif alınmıştır. Bu ihale de kararın açıklanmasının 8 kez ertelenmesi sonucu, 25 Temmuz 2000’de Bakanlar Kurulu kararı ile iptal edilmiştir. 2005 yılında Ankara Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi ile Ankara Nükleer Tarım ve Araştırma Merkezi birleştirilerek Sarayköy Nükleer Enerji Araştırma ve Eğitim Merkezi (SANAEM) oluşturulmuştur.
Tarihler 13 Ocak 2010’u gösterirken Türkiye ve Rusya, Türkiye’de Nükleer Santral Tesisi konusunda işbirliği ortak beyannamesi imzalamıştır. 12 Mayısta Rusya ve Türkiye arasında Akkuyu Nükleer Santral Tesisi ve İşletimine dair işbirliği antlaşması imzalanmıştır.
Bu kapsamda 2010 yılından beri Rusya’ya nükleer mühendislik eğitimi almak üzere Türk öğrenciler gönderilmiştir. Şu an toplam 307 Türk öğrenci, Rusya’da MEPhl Üniversitesinde eğitim almaktadır. Rusya’da eğitim alacak öğrenci sayısının nükleer santraller başlamadan önce 600’e ulaşması hedeflenmektedir.
Diğer proje ise Sinop Nükleer Santral Projesi 3 Mayıs 2013’te Japonya ve Fransa ile nükleer santral kurulmasına ilişkin hükümetler arası anlaşması imzalanmıştır.
Türkiye Nükleer Silah Sahibi Olabilir Mi?
Türkiye’nin artık nükleer silahlar ile ilgili karar alma zamanı gelmiştir. Çünkü dünyada nükleer silahlanmayı önlemede başı çeken bütün ülkelerin hepsinin nükleer silahları mevcuttur.
Ayrıca bölgemizde İsrail nükleer silaha sahipken bunun yanında İran nükleer silahlanma yolunda hızla ilerlerken Türkiye’nin bu konuda bir vizyona sahip olmaması düşünülemez.
Tabi ki bu uzun bir süreçtir. Bu süreçte öncelikle nükleer enerji ve teknik alt yapının oluşturulması gerekiyor. Daha sonra silah sanayimizin orta ve uzun menzilli balistik füzeler üretmesi gerekmektedir.
Öte yandan, Türkiye’nin ilk uzun menzilli füzesi “Bora”, geçen yılın Mayıs ayında Sinop’ta test edilmişti. Türkiye’nin silah teknolojileri alanında kaydettiği mesafe, Rus uzmanlar tarafından dikkatle takip ediliyor.
Uzmanlarca Türkiye’nin önümüzdeki 10 veya en fazla 20 yıl içinde nükleer silah sahibi olabileceği öngörülüyor. Tabi Türkiye, nükleer silahların yayılmasını önleme antlaşmasını imzaladığı için nükleer silah üretemez durumdadır. Bu kısıt, aşılması güç ama imkânsız değildir. Türkiye dünyada değişen dengeleri iyi okur ve doğru hamleleri yaparsa, küresel güçlerin desteğiyle nükleer silah sahibi olabilir.
Yine uranyum yönünden zengin rezervlere sahip olmasak da geleceğin nükleer yakıtı olan toryum rezervlerinde dünyanın sayılı ülkeleri arasındayız. Yeni dönemde Hindistan, Çin, Rusya ve ABD gibi küresel güçler, toryum ile çalışan santraller konusunda büyük ilerleme sağlamıştır. Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye, daha hassas nükleer teknolojilere sahip olmak isteyecekse, süreci şeffaf ve uluslararası taahhütlere uygun olarak yürütmelidir.
Nükleer Güç Türkiye ve Rusya
Yıllarca Batı ittifakı sistemine dâhil olan Türkiye, nükleer enerji konusunda da yarı yolda bırakılmıştır. Demokratik rejimi ve Batının küresel anlaşmaları ve hukukunu benimsemiş Türkiye’ye Batılı ülkeler bu teknolojiyi vermekten kaçınmıştır.
Bölgesinde birçok nükleer enerji ve nükleer silah sahibi ülke bulunan Türkiye için nükleer enerji bir alternatif değil, bir zorunluluktur. Nükleer güç olma stratejisi, bir ulusal strateji olarak benimsenmeli ve hükümetlerin değil, devletimizin yegane öncelik göstereceği projelerden biri olarak yerini almalıdır.
Nükleer güç olma yolunda Batının vermediği desteği Rusya vermektedir. Son dönemde Rusya ile birçok alanda çok yönlü işbirliği gerçekleştirmekteyiz. İkili ilişkileri yükse derecede tutarak stratejik işbirliği çerçevesinde nükleer güç olma yolunda adımlara çevirmeliyiz.
Ayrıca dünyada nükleer santral güç teknolojisini, ilk projede elde eden bir ülke bulunmamaktadır. Bu kazanım, uzun bir süreç sonucudur. Türkiye ilk önce Akkuyu projesini Rusya ile daha sonra Sinop nükleer santrali projesini de Japonya ve Fransa ile kendi öğrenme sürecine girmiştir.
Türkiye, bölgesel güç olarak varlığını devam ettirirken artık yeni vizyonu ile küresel bir güç olarak dünyada daha fazla söz sahibi olmak istemektedir. Bu yolun da nükleer güç sahibi olma stratejisinden geçtiğini görmüştür. Ülkemiz, bir an önce hem iç, hem de dış politikaya etki ederek kendisine güç kazandıracak bu nükleer projeleri hayata geçirmelidir.
Umur Tugay YÜCEL
KAYNAKÇA
Meral Eral, Nükleer Güç Santralleri ve Ülkemiz, Ege Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü, 2015
Muharrem EKŞİ, Türkiye’nin Nükleer Enerji Stratejisi: Büyük Güç Olma İdeali
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye’nin nükleer Santral Projeleri: Soru-Cevap
Sinan ÜLGEN, Türkiye’nin Nükleer Silahlanmaya Bakışı, Bilge Strateji, Cilt 5, Sayı 9, 2013
Mehmet Fehmi Karadağ, Nükleer Silahlanma ve Türkiye, Stratejik Ortak, 31 Ocak 2017
Türkiye 20 yıl içinde Nükleer Silah Sahibi olabilir, Odatv, 29/03/2018
kaynak: http://sahipkiran.org/2019/02/08/nukleer-guc-turkiye/