Değerli misafirler, Saygıdeğer akademisyen hocalarımız, Türk dünyasının çok değerli temsilcileri,
Maturidi Yesevi Otağı ilmi ve kelami araştırmalar derneğinin düzenlemiş olduğu 2. Maturidi Yesevi ve Türk dünyası Kurultayına hoş geldiniz.
Konuşmama başlamadan önce son günlerde, kahpe PKK kurşunu ve pusuları ile ölen aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor ve şehit ailelerine başsağlığı dileyerek konuşmama başlamak istiyorum.
Ülkemiz bu sıralar çok zor günler den geçmektedir. Sadece Türkiye değil aynı zamanda, İslam âlemi de çok büyük sıkıntılar içerisindedir. İnsan hakları, hukuk, adalet, ahlak, bilimsel gelişmeler, üretim ve ekonomi konularında İslam âlemi yüzyıllardır nerede ise hiçbir değer üretmemektedir.
Buna karşılık olarak, hiçbir değer üretmeden, nedeni anlaşılmayan bir özgüven ile oturduğu yerden, hayalinde dünyayı fetheden, dünyaya çeki düzen vereceği iddiasında bulunan ve hiçbir fikri alt yapısı olmadan, eski bilginlerin yazdıkları eserleri hatasız, kusursuz gören, kutsayan, şahısları putlaştıran, kendi görüşünün dışındaki insanlara karşı her türlü kötülüğü ve düşmanlığı ibadet gibi gören, başka fikir ve görüşlere hayat şansı tanımayan İslam kılıfına uydurulmuş bir ideoloji ortaya çıkmıştır. Bugün Işid, El-kaide, boko haram gibi gurupların yaptıkları ortadır. Kendilerinden başka kimseyi Müslüman olarak görmeme ve kendilerini Allah tarafından seçilmiş özel bir grup olarak görme hastalığı sadece bu gruplar içersin de bulunmaktadır.
Günümüzde İslam toplumuna ve İslam bilginlerine sorulacak olan temel sorular şunlardır?
Eminim ki buradaki saygıdeğer akademisyenlerimiz bu sorgulamalara cevap verecektir.
Birliğin kaynağı olan din nasıl olur da ayrılığın ve kavganın kaynağı haline gelmiştir?.
Temelde barışın ve huzurun kaynağı olan İslam dini, nasıl oldu da günümüzde şiddetin ve hoşgörüsüzlüğün kaynağı haline gelmiştir ?.
Medeniyetimizin okulları olan mezhepler nasıl oldu da çatışma kaynağı olmuştur?
Değer üreten dindarlık mı? Değer tüketen dindarlık mı?
Gücün ahlakı mı, ahlakın gücü mü?
Bu soruların cevapları ve bilimsel temelleri incelenmediği sürece İslam toplumunun huzur ve ferah bulması nerdeyse imkânsızdır.
Günümüzde dünya yeni bir medeniyet bulma ve kurma arayışına girmiştir. Batının her ne kadar teknolojisi yüksek olsa da, tarihi ve medeniyet kökleri, yeni bir dünya medeniyeti kurmaya yeterli değildir. Rusya, Çin ve Japonya gibi ülkelerinde yeni bir medeniyet oluşturmaları tarihlerinden gelen şartlardan dolayı kolay görünmemektedir. Burada şu yanlışa düşülmemelidir, bir ülkenin topraklarının yüz ölçümünün çok olması demek, o ülkenin medeni olması ve medeniyet kurması anlamına gelmez. Bu topraklar üzerinde yaşayan ulusun insan gibi yaşaması , kültürü, mimarisi, düşünce özgürlüğü, ekonomik rahatlığı ve de insanlığa farklı alanlarda yeni katkıları ile ölçülür.
Türk milleti, devletler ve de medeniyetler kurma yeteneği en üstün olan milletlerden biridir.
Türkler medeniyet kurarlar iken diğer medeniyetlerden farklı yöntemler kullanmıştır. Vakıflar, tımar sistemi, Türk Sanat Müziği, lonca sistemi Türklerin eseridir. Dünya da Türk ve batı olmak üzere sadece iki klasik (sanat) müzik vardır.
Eğer yeni ve de huzurlu bir medeniyet kurmak istiyorsak, elimizde büyük bir hazine bulunmaktadır. Bu hazinede Maturidi-Yesevi-Farabi çizgisidir.
Türk düşünce sisteminin teolojik ve dînî yönünü Mâtüridi temsil eder ve onun din anlayışı “Mâtüridîlik” diye adlandırılır;
Mistik yönünü Yesevî temsil eder ve onun elinde şekillenen ilk dönem Türk sûfîliği “Yesevîlik” diye adlandırılır;
Felsefî yönünü Fârâbî temsil eder ve onun içinde yer alıp özgün katkılar sağladığı Aristo kökenli felsefi akım “Meşşâilik” olarak bilinir.
Maturidi ve görüşleri üzerine değerli hocalarımız bugün bizlere bir ilmi ziyafet vereceklerdir. Bundan dolayı bu konuyu saygıdeğer hocalarımıza bırakıyorum.
Bu üç ayağın birlikte incelenmesi ve üzerinde çalışılması ile dünyaya çok büyük bir medeniyet kazandırabiliriz. Ancak, dikkatli olunması gereken bir nokta vardır. Günümüz toplumunda tüketicilik çılgınlığı had safhaya varmıştır. Sadece ekonomik alanda değil fikir alanında da hercai bir tüketim çılgınlığı mevcuttur.
Maturidi, bir Türk İslam değeridir. Balkanlardan Çin sınırına kadar bütün bir İslam âleminin ortak değeridir. Bu değerin korunması ve de hiçbir grup yada gruplar tarafından kullanılmasına müsaade edilmemelidir. Bundan dolayı dernek olarak bizim en önemli kırmızı çizgilerimizden biriside, siyasete karışmamaktır.
Maturidi Yesevi otağı hiçbir siyasi parti liderinin veya siyasi parti liderlerine muhalif olan parti başkan adaylarının, siyasi ikbal derdinde olan şahısların, kuyruğu olmayacaktır. Biz toplumdaki pek çok hastalığın çözümünün siyasi değil, fikri olduğu inancındayız. Bozuk bir toplumda hangi parti gelirse gelsin, ortak dertlerimiz çözülmeyecektir.
Biz Maturidi Yesevi olarak, dert yanan değil, ağlayan , şikâyetçi olan değil, siyasete bulaşmadan, çözüm yöntemleri arayan, değerli ilim ve fikir adamlarını halkla buluşturarak doğru ve güzel olanı araştırma yolunda ilerleyen bir hareketiz.
Maturidi otağı, dünyadaki para babaları tarafından oluşturulan suni gündemlerle uğraşmaz. Bilgisi, fazileti ne kadar yüksek olursa olsun bir şahsın etrafında toplanıp, şahısları tartışılmaz ve de sorgulanmaz olarak kabul etmez. Bunun yerine, doğrudan bilimin ve ilmin öncülüğünü lider kabul eder.
Yabancıların belirlediği toplam 54 çeşit resmi ve ahlâki çöküntü listesi vardır. Bu liste hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma başta olmak üzere uzayıp gitmektedir. Ve maalesef bugün Türkiye, bahsedilen bu ahlâki bozuklukların 40 tanesinde dünya birincisidir. Bu 54 çeşit suç unsurunda ise üst eğitim grubumuz tüm suç kategorilerinde dünya birincisidir.
Kamusal suçların yanı sıra, TÜIK, TUBIM ve Yeşilay gibi kuruluşların, son 10 yılda hazırladıkları raporlar, Türkiye’nin sosyal alanda kırmızı alarm verdiğini gözler önüne seriyor.
Bu kurumların yaptıkları çalışmalara göre, alkol, tütün ve uyuşturucu bağımlılığında ki artış, tüyler ürperten boyutlara ulaştı. Bütün bu olanlara rağmen, Türk toplumunda dindarlık artıyor. Ahlaksızlık ile beraber Cami sayısı da orantılı olarak artmaktadır. Ahlaksızlık ile cami sayısının orantılı olarak artmasının nedenleri nelerdir?
Yukarıda bahsedilen durumların çözümü siyasi değildir. Çözüm erdemli ve ahlaklı bir toplum yetiştirmektir. Bunun yöntemi de Maturidi-Yesevi Farabi çizgisinden geçmektedir. Kuranı kerimde 700 den fazla ayette bilim ve irfan emredilmiştir. Sorgulamak, düşünmek bizzat Kuranı kerimin emridir. Kuranı kerimin tarzına kısaca bir bakalım ;
“Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sor, “İsrailoğullarına sor”, “Şimdi, onlara sor”, “Senden önce, kitabı okuyanlara sor.” ???????
Ya da: “Hangi suçtan dolayı öldürüldüler?’,
‘Nereye kaçıp gidiyorsunuz?’, ‘Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?, ‘Onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar?’, ‘Siccin nedir?’, ‘İlliyyin nedir?’, ‘Deve nasıl yaratıldı?’, ‘Gök nasıl yükseltildi?’, ‘Dağlar nasıl oturtulup kuruldu?’, ‘Yer, nasıl yayılıp döşendi?’ gibi farklı konu, mekân ve muhataplar bağlamında sormak, soruşturmak, sorgulamak, doğru cevaplara doğru sorular ile ulaşmak, sorularla düşündürmek, sorularla rahatsız etmek ve sorularla farkındalık yaratmak Kuran’ın tarzıdır.
(Yusuf suresi -105) ayette: Göklerde ve yerde nice mucizeler var ki, yanlarından geçerler de dönüp bakmazlar bile. Buyurulmuştur.
(Yunus 101. Ayette )De ki: “Göklerde ve yerde neler oluyor bir bakın. O ayetler ve uyarılar, iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
Tevbe suresi 93 ,ve Rum suresi 59) ayette: Allah, ilimden nasibi olmayanların kalpleri üzerine mühür basmıştır.
Hakkında ilim sahibi olmadığın şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi, bundan sorumlu tutulacaktır. (İsra suresi-36)
Peki, bu şekilde evrenin ve evren dışının araştırılmasını emreden bu dinin mensupları nın ne kadarı, aklın, sorgulamanın ve bilimin yanında yer almaktadır. 2014 yılı YÖK’e bağlı devlet üniversitelerinin toplam bütçesi 11,5 milyar TL’ ve Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan toplam bütçe ise 34 milyar TL. Türkiye üniversitelerinin toplam bütçesi bir Amerikan üniversitesinin araştırma bütçesi kadar bile değildir. ABD’deki Harvard üniversitesinin bütçesi 2011 yılında 40 milyar dolar. Türkiye ve ABD’nin ileri üniversitelerinin bütçeleri karşılatıldığında aradaki fark ülkelerin gelişmişlik farkı ile paralel. Bir dolar 3 TL .
Harvard Üniversitesi Kütüphanesi 16,5 milyon kitaba ev sahipliği yapar. Yale Üniversitesi Kütüphanesi 12,5 milyon, İngiltere’de Cambridge Üniversitesi 12 milyon, Oxford Üniversitesi Kütüphanesi ise 9 milyondan fazla kitaba sahiptir. Kanada’nın Toronto Üniversitesi Kütüphanesi’nde ise 11,3 milyon kitabı bulabilirsiniz.
Dünyanın en büyük kütüphanesi ABD’de: Kongre Kütüphanesi… Koleksiyonlarında yaklaşık 30 milyon cilt kitap barındırıyor. İngiltere’deki British kütüphanesin de 14 milyon kitap ve 150 milyon materyale ev sahipliği yapıyor. Alman Milli Kütüphanesi’ndeki materyal sayısı ise 25,4 milyon. Fransız Milli Kütüphanesi 30 milyon materyalin ve 14 milyon cilt kitabın sahibi. Fransızlar bu kütüphaneye her yıl 254 milyon eurodan fazla para ayırıyor. Rusya Milli Kütüphanesi’nin materyal sayısı 35 milyonu, kitap sayısı ise 15 milyonu buluyor. Çin Milli Kütüphanesi’nin raflarını 24,1 milyon kitap süslüyor. Her açıdan küçücük İsrail’in milli kütüphanesinde ise 5 milyondan fazla kitap var.
Son yılların yükselen gücü Brezilya’nın merkez kütüphanesi de 9 milyondan fazla materyali bünyesinde barındırıyor.
Türk çocukları ise kitap okuma konusunda çoğu Afrika Ülkelerinin gerisinde kalmış durumdadır. Japonya’da toplumun % 14 ü, Amerika’da % 12 si, İngiltere’de ve Fransa’da %21 i düzenli kitap okurken Türkiye ‘de yalnız 10.000 kişide 1 kişi düzenli kitap okuyor.
Dünya’da ki en iyi 500 üniversite sıralamasında Türkiye ‘de ki üniversiteler yine en son sıralarda yer almaktadır.
Buradan çıkan sonuç şudur, ne kadar bilim, o kadar ekmek. Güçlü bir ekonominin temeli üretimdir, üretimin temeli de bilim ve araştırmaya ayrılan kaynaklardan geçer. Türk toplumu bütün gücünü ve maddi imkânlarını bilim ve teknolojiye ayırmazsa, ülkemizde, ne işsizlik, ne terör, ne de ekonomik krizler bitmeyecektir.
Sözlerime burada son verir iken, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, Eğer, hukukun üstünlüğüne dayalı, bilimin ve sanatın her alanında büyük keşifler ve başarılar göstermek, müreffeh, sağlıklı nesiller ve yeniden büyük ulu Türk medeniyetini kurmak istiyorsak, bunun yolu Maturidi-Yesevi-Farabi çizgisinde hareket etmektir.
Bir an önce, Türk dünyasında Maturidi-Yesevi geleneğinde çalışan akademisyenlerimiz desteklenmeli, özel Türk dünyası Maturidi-Yesevi enstitüsü kurulmalıdır ve bu enstitü bünyesinde yetiştirilen insanlar Ahmet Yesevi dervişleri gibi Türk dünyasını irşad etmelidir.
Elinde en az 6-7 bakanlığın bütçesi olan diyanet işleri kurumu ne yazık ki, Türk toplumunun gerçek meselelerine çok uzaktır. Orta Asya da, Balkanlar da, ve Kafkaslarda sürekli artan selefi akımların önünün kesilmesi bu çalışmalara bağlıdır.
Her ay Türkiye’den binlerce gencimiz Işid gibi El Nusra gibi terör örgütlerine katılıyorsa, halkımızın canı, namusu, her köşe başında rastladığımız kenar mahalle şeyhlerinin şeytani planlarına mazur kalıyorsa, bunun çözümü akılcı ve maneviyatçı, sorgulayıcı Maturidi-Yesevi-Farabi geleneğine destekten geçmektedir.
Kurultayımıza katılımınızdan ve destekleriniz den dolayı Maturidi Yesevi Otağı olarak hepinize gönülden şükran ve saygılarımızı sunarız.
Saygılarımla.