12.06.2015 -İstanbul
Okuluñ soñ günü. Benim için önemli kılan, ilk kéz çocuklara karne dağıtacak oluyor olmam. Kışıñ dağıttığımızı niyeyse sayamıyorum; o daha çok yarım bir duygu vériyor bana. Ancak yıl bitip de, işi alnımızıñ akıyla bitirdiğimiz için yıl soñu daha añlamlı, daha buşku vérici. Cafer de o gün gelip bu güzel añlarımızı çekince ortaya çok güzel dördüller çıktı.
Kapanış töreniñden soñra eve gelip uzandım, dérken uyuya kalmışım. Bütün yılıñ yükünden olsa gerek, yoksa çok daha ağır çalıştığım günlerde bile böylesi bir durum olmamıştı. Uyandığımda soñ anıklıkları da yapıp yola koyuldum. Önce derneğe (TDD’ye) uğradım. Gideceğimiz yér için yanımızda götüreceğimiz bétikler, kırlangıçlar neyin gerekti. Oradan Esenler otogarına géçtim. Dernek üyelerimizden Ömer Ersagun Güldamla çoktan gelmiş, beni metro içinde bekliyordu. Ayırttığımız biletlerimizi aldıktan soñra Fatih Emiroğlu’nu bekledik, biraz géç geldi. İşiñ kötü yanı, aracımız da géç kalktı. Daha da kötü olanı, géce 12’de kalkan aracımız bir de İstanbul trafiğine takıldı. Géceniñ bir köründe öylece araç içinde beklemeyi hiç ummazdık. Bu anları bozansa, yolculuk sırasında uyuyakalan Fatih’iñ, yarınki sunum için Radlof’uñ adını sayıklıyor olmasıydı. 🙂
13.06.2015 – Safranbolu
Ertan 6:30 sularında Safranbolu’ya vardık. Maturidi Yesevi Otağı İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği’niñ bilişim sorumlusu Bilal Can Ertuğrul bizi otogarda karşıladı. Evlerine géçtiğimizde ise annesi Fatma hanımıñ bizim için anıkladığı kahvaltı sofrasına oturduk. Anadolu kadınıñ böylesi géñiş yürekli, böylesi konukséverliğine tutkun olmamak elde mi? Börekler, kekler, gözlemeler… Biraz aytıştık (sohbet éttikten) soñra biraz daha uyuduk.
Maturidi Yesevi Otağı’na vardık. Katılımcılardan, dernek üyelerinden çok önce geldiğimiz için bir yandan bilgisayarımızı kuruyor, bir yandan çayımızı yudumluyor, bir yandan da yéñi gelenlerle ayaküstü söyleşiyoruz. Dérken sunumumuz başladı. Önce Ersagun bir giriş konuşması yaptı, ardından sözü Bilal’e bıraktı, o da sözü Fatih’e vérdi. Güzel bir giriş yaptı, ilgiyi kendisinde toplamasını bilmişti. Bu, Fatih için yépyéñi bir deneyimdi; ilk kéz tüm sunumu kendisi yapıyordu. Daha önce Cafer’le ortak sunumları olmuştu ancak tek başına ilk deneyimdi. Başarılı bir biçimde sunumu soñlandırdı. Hatta kendisiyle barışık bir biçimde Radlof ile ilgili bölüme geldiğinde, dün géceki sayıklama olayına değinerek katılımcıları güldürerek ortamı yumuşatması da bildi. Yine de buşkusu görmeye değerdi. Sunumuñ ardından Türk Dili Derneği olarak bir de kapanış konuşması gerekiyordu; bunu ben üstlendim. Böylece étkinliğimizdeki ilk sunum soñ buldu.
İşi olanlar ayrıldıktan soñra dernekte kalanlarla aytışmamızı sürdürdük. Daha soñra yémek yémeye géçip ardınca çay üstüne çay içerek géceniñ bir yarısına değin dil ile ilgili konularda uzun uzun konuşmalar yaptık. Yağmur damlalarıñ yére çarpmasıyla ortaya çıkan sese, şimşek de eklenince çok doğal bir ortamda bulduk kendimizi. Yéditepe’deki ortamdan çok uzak bir ortamdı burası.
14.06.2015 – Karabük
Saat 10:00’da hızlandırılmış Göktürkçe öğreneğimize başladık. 10 yaşındandan 60’lı yaşlara değin katılımcılarımız bulunmakta idi. Gérçi, bu yaş öbekleriniñ böylesi olmasına alışkınım artık. Kimse ilgiyi bozmadı; saat 15:00 değin sürdü dersimiz. Soñlara doğru bir yorgunluk olduğunu gözlemledim. Ayrıca bu da benim için bir ilk deneyimdi. Hiç böylesi ardıcıl olarak Göktürkçe dersi vérmemiştim. Gérçi Iğdır’da bireysel olarak amcama özel bir ders vérmiştim, ancak bir öbek üzerindeki étkisini bilmiyordum. Bundandır, 5 saatiñ uygun olduğu soñucuna vardım. Bundan soñra yapılacak seminerleriñ, haftasoñları programlarınıñ da nice olacağını béynimde tasarladım sayılır. Katılımcılarıñ kendi adlarını yazabilir konuma ulaşınca dersimizi de bitirdik.
Sıra Karabük’ü gezmeye geldi. Safranbolu’dan önce merkeze gidelim istedik. Çünkü Karabük belediyesi, kent meydanına bir çeşme yaptırmış, üzerinde de koca koca damgalarla “Karabük” yazıyordu. Bunu görmeden géri dönemezdik. Hele hele ilk yazdıklarında “Kerebük” yazan damgalarıñ düzeltilmesinde katkımız olmuşken, görmeden ayrılmaya göñlüm el vérmezdi.
Uzaktan izledim bir süre, duygulandım doğrusu. Yanına vardığımızda çevresinde dolanıp iyice inceledik. Orkun yazıtlarını görsem kim bilir neler olacak? Mermerden kesilmiş damgalara dokunmak büyük bir sévinçti benim için. Hem ön, hem de arkasına da yazmışlar. Çevresinde birkaç fotoğraf çekindikten soñra ayrılmak için adımlamaya başladık. Ancak sık sık arkamı dönüp anıta baktım. Ayrılmak istemiyordum. Soñra arkadaşlara dédim, “Orkun yazıtları olsa, nice ayrılacaktık?”. Güç de olsa Safranbolu’ya géri döndük. UNESCO korumasına alınan bölgeyi gezdik. Armağanlıklar aldık, bol bol yürüdük. Soñ dönemler ülkemiziñ değme yérinde birbiriniñ aynısı yapılan binalar yüzünden hangi ilde olduğunu bile kestiremiyorsun. Démek istediğim, şehirlerimiziñ kendine özgü bir mimari yapısına nerdeyse denk gelemiyoruz. Birçok il değiştim, sanki hep aynı yérde dönüyormuşum gibi duyuyordum. Ancak bugün Karabük, bambaşka bir yérde olduğum duygusunu vérdirmiş, gezmeniñ hazzına ulaşmamızı sağlamıştı.
15.06.2015 – İstanbul
Türk Dili Derneği, BOSGEM ve Maturidi Yesevi Otağı’nıñ ortak girişimiyle gérçekleştirdiğimiz Karabük’te Göktürkçe Günleri bitmiş, biz de yola koyulmuştuk. Géce çıktığımız yolculuğumuz bitti. Karabük’ten çok hoş anılar, çok güzel dostluklarla géri döndük. Bilal hocanıñ uruğu (ailesi) bizi evinde öylesine özvériyle ağırladı ki kendi evimiz gibi bildik. Maturidi Yesevi Otağı’nıñ Safranbolu temsilcisi Muzaffer Sungur Bey bizi derneğinde öylesine güzel karşıladı ki, kendi derneğimiz gibi bildik. Karabük’ü kendi doğma ilimiz gibi bildik. Eñ kısa sürede yéñiden gitmek dileğiyle…
Gökbey Uluç
Kaynak: http://turkdilidernegi.org.tr/karabukte-gokturkce-gunleri/