Neden Mâturîdî-Yesevî Felsefesi (4) :
Ehliyet ve Liyakati Önceleyen Maturidi
Mâturîdî “amel-iman ayrımı” ve “imanda artma-eksilme olmaz” görüşleriyle imanın kişi ile Allah arasında gerçekleşen bir şey olduğunu ifade etmiş ve insanların bu alana müdahale etmesini engellemiştir. İnsanların imanla ilgili herhangi değerlendirme yapamayacaklarını ve bir yargıya varamayacaklarını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Mâturîdî’nin İman Anlayışı
İmanı akledilebilenlerin en güzel ve değerlisi olarak gören Mâtürîdî, Allah’a inanmayı aklî bir gereklilik kabul eder. Mâtürîdî açısından sorumluluğun temel şartı akıldır ve imanın hakikati de ancak düşünme ve akıl yürütme yoluyla bilinebilir. Mâtürîdî’ye göre iman, özü itibarıyla kalbin tasdikinden ibarettir ve öncelikli olarak o, bir kalp işidir. Bilgiye dayanması nedeniyle tasdik, önemli bir açıklık ve kesinlik unsurudur.
Mâturîdî’nin İman-amel ayrımı:
Mâtürîdî’ye göre ameller imanın bir parçası değildir. Çünkü amellere inanmayı ayrı şey, farz olduğunu bildiği halde yerine getirmemeyi ayrı şey olarak kabul eder. Farz olduğuna inanmayan, kâfir; farz olduğuna inandığı halde yerine getirmeyen, günahkâr mümin olur. Mâtürîdî’ye göre iman, amelin sebebidir; amel, imanın oluşmasının sebebi değildir. Sonuç, sebebin yerine konulamaz
Toplumsal İlişkilerdeki Ölçü Birimi : Ehliyet ve Liyakat
Böylelikle toplumsal ilişkilerde insanların inanç ya da ibadetlerine göre değerlendirilemeyeceğini liyakat ve ehliyet açısından değerlendirilmesi gerektiğini bu görüşlerinden anlamaktayız.