İlim mi? Taze Bitti Beyim,Şeyhime Sor!!!
Geçenlerde gezinirken tarihin tozlu sayfalarında El-Tatari’ye rastladım .Büyük bir dinginlik içinde oturdu yanıma.Çile’ye girdi diyorlardı zaten hakkında .Bir kısa hasbihalden sonra sordum ona:
-Neden yaşarsın,ne yaparsın ey Tatari hoca?
–Allah için yaşar ,ona ibadet eder,nefsimi terbiye ederim ,Ey genç!!
-Ne yaparsın Allah için peki?
–Gece gündüz ona ibadet ederim
Uzatmam elimi,gözümü harama
Sevmem çok lakırdıyı,şamatayı
Çilemi doldurup ermektir amacım kemalata
-Âlâ!! Fakat ne yaparsın tanımak için Allah’ını ibadetten başka?
– Git işine çocuk!!
Bir kalkıştım mı bu işe bir
Gider Müslümanlığım ..
Onu tanımaya ilmim kalır naçar
Gayri işlemez artık tevbe ,istiğfar…
+++
Tasavvuf en genel tabiriyle güzel ahlaktır.Peygamberimizin hayatını örnek alarak yaşama biçimidir.Fakat zaman içerisinde mistisizmle birleşerek akıl yoluyla erişilemeyen ilahî hakikatleri ve gayb âlemini sezgiyle arama yoluna dönüşmüştür.
Kesin bilinen bir bilgiye dayanmadığından , ilhamî ve sezgisel olduğundan zamanla Allah’a ulaşma adı altında çok farklı sapık mezhepler türemiş ve bunların her biri Allah adına yapılmıştır.
Az önce sohbet ettiğimiz El –Tatari,bu tip sufi fırkalardan Vakıfiyye fırkasının en önemli savunucusu sayılmaktadır.[1] Bunlar Allah’ı bilmenin ve tanımanın mümkün olmadığına inanırlar.Allah’ın zatı ve sıfatları hakkında bir şey söylemeyip,Farsça ,Arapça beyitler okuyup dururlar.Onlar bilgi konusunda acziyetlerini sürekli dile getirirler.[2] Tarihte bu tip fırkalar arasında Lâedriyye’, ‘Sûfestaiyye(Sofizm) ve ‘Şek Ehli de sayılmaktadır.[3]Günümüzde ise aynı görüş yaratıcının varlığı ile ilgili bilinemezciler olarak tanımlanan Agnostizm adıyla sürdürülmektedir.Bu görüşler ilmin sınırlı olduğu ve bundan dolayı yaratıcının bilinemeyeceğini savunmaktadır.
Vakıfiyye Ölmedi Aramızda Yaşıyor!!
Günümüze baktığımızda kendini agnostik olarak tanımlayan grubun haricinde,bir grup Müslüman kitlesi tam da Vakıfiyyeciler gibi davranmaktadır.Allah’larını hoşnut etmek için sabahtan akşama kadar anlamını araştırma gereği duymadıkları Kur’anı Kerim’i okurken ,söz konusu ayetler üzerinde tevil yapmaya gelince dinlerinin elden gideceğini,yanlış yapacağım korkusuyla kelam etmenin sakıncalı olacağını söyleyip geri çekilirler,bizleri alimleri!’ne yönlendirirler ve onların direktiflerine göre yaşarlar .Bu da kitleleri tamamen bu güvendikleri alimlerin peşinden gitmeye sürüklemektedir.Fakat olması gereken bu alimlerin ilimlerini,konu hakkındaki delillerini okuyup ondan yararlanmak ,mantığına yatanı kabul edip ,etmemektir.Yani gerekli hükümler,ihtilaflar hakkında alimlerin ilimlerinden faydalanıp ,kendi süzgecimizden geçirdikten sonra genel kabullere ters düşmeyecek şekilde yorum getirmeliyiz.
Müslüman olmanın ilk kuralı Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaksa madem,inandığımız şeyi bilmemiz ,tanımamız icab etmez mi? Sadece ayetler ve bazı hükümler hakkında yorum yapma ,yaratıcıyı tanıma, alimlere verilen bir hak mıdır? Sadece alimler midir imandan sorumlu?
Peki nasıl bileceğiz?
Yukarıda çekinceleri olan insanların bir haklı bir haksız yönleri vardır.
Haklı tarafları:Kur’an ‘da yapılan cahilce bir yorum kişiyi ayetleri inkara,küfre sokabileceğinden dolaylı olarak Allah’ı da inkara sokar ve de korkulan başa gelir ; Tabiri caizse ‘Din elden gitmiştir’.
Bunun için dedikleri gibi bu konularda alimlerin yazdıkları eserler okunmalı , anlamdan kopmamak şartıyla ,akıl ve mantık sınırları içerisinde beyin süzgecinden geçirilmiş şekilde Allah tanınmaya çalışılmalıdır.
Haksız tarafları: Yukarıda da bahsettiğim gibi,Allah’ı tanımakla sorumlu sadece alimler değildir.Alimler yol gösterici olsalar da bizler de üstümüze düşen adımları atmalıyız.’Ne şiş yansın ,ne kebap’ mantığı bizi hiçbir yere götürmez.Aklın ışığında,tüm yobazlıklara ,hurafelere,din adına yapılan sapıklıklara alimlerin ilimlerinden yola çıkarak,zihnimizde sindirerek cevaplar vermeli.Doğruyu bulmak için cengaverce savaşmalıyız.
Çağın Tatarileri!!
El Tatari 9. Yüzyılda yaşamıştır ve bu tip insanlar insanlık tarihindeki doğruyla yanlışın,iman ile küfrün ,siyah ile beyazın savaşında her zamanki saydam bir renk olarak varlığını korumuştur.Şişi pişmemiştir de yanmamıştır da.Fakat günümüzdeki uygulanan politikalar ve sokulan sapkın fikirlerle insanımız büyük bir saydamlaştırma politikasına maruz bırakılmaktadır.Bu politika, din adına sağlanılan güvenle başlanılıp ; sufizm anlayışındaki şeyh-mürit ilişkisi , mütemadiyen güvenle pekiştirilmiş ve bu şekilde yorum yapmayan , dini önderinin sözünden çıkmayan büyük bir güruh oluşmuştur.Bu kişilerin yapılan yanlışlara karşı gelişecek refleksleri engellemiştir.Toplum nezdindeki zararlara örnek verecek olursak Kur’ana abdestsiz el sürünce çarpılma fikri birçok kişiyi Kur’andan uzaklaştırmıştır; anlayarak ana dilde ibadetin günah sayılmasıyla ibadetler, riya ve şekilciliğe çok müsait bir hale bürünmüştür.
Bu ve bunun gibi bir çok yanlış insanların yorum yapmaktan çekinmesiyle,güvendikleri alimlere koşulsuz kabulleriyle olmuştur.Alim ,ilim sahibi olsa da,bunu bir art niyet gözetmeksizin yapsa da beşerdir ve de şaşabilir. Alimin peşi sıra gitmek bulutlara yükselmek ihtimalini taşımasının yanı sıra,kör kuyulara dalma riskinin de olduğu unutulmamalıdır.Yazıma İmamı Şafii’nin kitabının girişinde yazdığı, büyük ilim metodolojisini yansıttığı şu sözleriyle bitirmek istiyorum:Her kim ki bu anlattıklarımı,delillerime bakmadan kabul ederse,Allah ona lanet etsin.[4]
Ahmet Doğan Ergin
Kaynaklar
1.W. Montgomery WATT,Erken dönem imâmet doktrinine dair mülahazalar*
2.Pezdevî,Ehli Sünnet Akaidi,s.364-365;Ömer en-Nesefi,Risale v.94
3.http://www.turkcebilgi.com/sozluk/laedriye
4.Taklit Risalesi, İbn Kayyim El Cevziyye