MEHDİCİLİK TİYATROSUNUN SAİD NURSİ SAHNESİ
Yusuf Kocatürk
Mehdi, kelime olarak kendisine rehberlik edilen demektir. Ayrıca bütün yollar ve istikametler Allah’tan geldiği için “mehdi” kendisine Allah tarafından yol gösterilen manasına gelir. (1)
Mehdi kelimesi Kur’an’da geçmez. Kelimeyi anlam olarak hidayete eren, hidayete erdiren olarak aldığınızda hidayet, doğruya ve güzele kılavuzlamak olur. Hidayet Kur’an’a göre Allah’ın elindedir. Allah bu yetkisini peygamberleri ve kitapları aracılığıyla kullanır. Peygamberin getirdiği kitaptaki ilkelerle hidayete çağıranlara ise tebliğci, çağrı yapan, uyarıcı denir. Bu hidayet yolcularının hiçbirinde tebliğ dışında bir amaç ve beklenti yoktur.(2)
Cemaat ve tarikat yapılanmalarındaki itaat fanatikliği mehdi beklentisine kuvvetle sarılmış, herkes kendi cemaati içerisinde bir mehdi portresi oluşturmuştur.
Hatta her cemaatin veya yapının fanatik bağlıları kendi üstatlarını, kâinat imamlarını mehdi ilan ve kabul etmişlerdir. Allah’a ve peygambere itaat dinin emri iken, ibadet sadece Allah’a, yardım sadece Allah’tan istenmesi gerekirken mehdicilik yapan üstadından yardım bekleyen bu yapılar asalak, hazırcı, özgüvenden yoksun, özgürlüğünü cemaatine teslim etmiş güruhlar türettiler. Özgür düşünemeyen kişinin hür teşebbüsü olamaz. Onlar hep üstat dedi ki, abiler böyle söylediler, cemaat ne der gibi İfade ve söylemleriyle topu devamlı taca atmaktadırlar. İşte bu mehdici zihniyet tam bir özgüven tahribatı yapmaktadır. Özgüvenini kaybeden cemaat, tarikat ve toplum fertleri olacakları hep başkasından bekleyerek mehdicilik yapanların değirmenine su taşımaktadırlar.
Bu mehdicilik tiyatrosunun figüranları, kendini mehdi adayı görenler, devleti hedef almış, yönetimi bir şekilde ele geçirmeyi esas alan kişilerdir.
Amaçlarını dine hizmet, imana hizmet adı altında perdeleyerek askeri ve siyasal gücü de ele geçirmek suretiyle, toplumu kitleleri yönetme hevesleri vardır. İşte 15 Temmuz’da mehdiciliğin farklı versiyonu olan kâinat imamlığına soyunmuş Feto haini adım adım sinsi sinsi yürüttüğü maskeli hizmet hareketini, devleti ele geçirmek hedefi ve maksadıyla kullanarak kalkışma yapmış, devlete ve millete ihanetin darbesini vurmuştur. Boynundaki yuları emperyalist devletlerin saraylarındaki ağababalarının elinde olan bu Feto haini, Said Nursi’nin Risale-i Nur adlı kitaplarının arka bostanından otlayarak beslenmiştir.(3)
Said Nursi’nin Mehdilik Anlayışı
Said Nursi mehdi ve mehdilik ile ilgili rivayetleri kabul eder. Bu rivayetlere herhangi bir eleştiri ve sorgulama yapmadan, doğruluğunu kabul etmek suretiyle izah etmeye çabalamıştır.(4)
Mehdilik Sözleri
Said Nursi’nin tercümeye muhtaç olan sözlerinin çevirisi şu şekildedir.
İslami konuların dereceleri vardır. Bazıları kesin delil ister. Bazılarında zannın kuvvetli olması kâfidir. O halde imanın temel esaslarından olmayan âhir zaman hadisleriyle ilgili teferruat sayılabilecek meseleler için, kat’i delil aranmaz, saptamasında bulunmaktadır. Bu saptamasının dayanaktan yoksun olması bir yana böylece mehdînin var olduğu ve geleceği inancını laf kalabalığı marifetiyle bir sabite gibi dikte etmeye çabalamaktadır.(5)
Aynı zamanda zan bir ilim kaynağı değildir.
Said Nursi kendi kuruntularını ilmi bir meseleymiş gibi sunmuş. Kendi kanaatına, zannına uygun bir şekilde, doğru olmadığı ilim çevrelerince delilleri ile ispatlanan mehdilik rivayetlerini kendisine ve cemaatine, kitaplarına da pay çıkarmak suretiyle ciddi bir konu gibi açıklamaya çalışmıştır. Dahası, Said Nursi istemem amma yan cebime koyun anlamına gelen ifadeleri ile kitaplarındaki satırlar arasında mehdiliğini ilan etmiştir. Said Nursi mehdiliği kimseye kaptırmamak için çok ustaca kelamlar ederek, kitaplarına, cemaatine ve dolayısıyla da kendisine mehdilik payesinin verilmesini fanatik talebeleri sayesinde sağlamıştır.
Said Nursi’nin kitaplarını okuyan bir nurcu hiç şüphesiz Said Nursi’yi mehdi olarak kabul eder. Bu yüzdendir ki asla bir nur talebesi Said Nursi’yi ve kitaplarını eleştiri ve sorgulama cüretinde bulunmaz. Bunu yaptığında tokat yiyeceğine inanır. Başına bir şeyler geleceğinden korkar. İşin açıkçası Said Nursi’yi ve kendi elleriyle yazdıkları kitaplarını tanrılaştırırlar. Kitapları için “bunlar bana yazdırıldı” der.(6)
Akla Ziyan Sözler
Bu şanlı büyük eser kesin olarak Kur’an’ın nurudur. Evliyanın eserlerinden üstündür. Peygamberin feyzi alakası ve himayesi bu eserlerdedir. Bu eserleri yazan kişinin makamı çok büyük olduğu, emsalsiz olduğu güneş gibi açıktır.(7)
Risalelerin Haşa! Allah’ın konuşması, Allah’ın ilhamı, o’nun izniyle yazıldığını, daha birçok akla ziyan sözleri sıralamaktadırlar.(8) Risaleler Kur’an’ın ayetlerinin ayetleriymiş.(9)
Said Nursi’nin mehdilik anlayışı ve sözlerine geçmeden yukarıda geçen bu ifadeleri verdim ki bu sözleri kabul eden kişi ve kişilerin Said Nursi’yi ve kitaplarını asla eleştiri ve sorgulama yapmadan söylediklerini kabul edeceklerini, kabul ettiklerini göstermek içindir.(10)
“Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, “Bu Allah’ın katındandır” diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların!”(11)
Eleştiri ve sorgulamanın olmadığı yerde kuldan ve kulluktan, insanlıktan bahis edilemez. Eleştiri ve sorgulama yapılamayan alan Yüce Tanrı’dan söz edilen alandır. Burada yazdıklarımız kuru bir söz ve
iftira asla değildir. Said Nursi kendi sözleri ile ve talebelerinin söylediklerini kabul ederek bunları deşifre etmiştir. Kendi söylemlerinde bunlar açıkça görülmektedir.(12)
Mehdilik Payesini Kimseye Kaptırmam
Said Nursi, “Ümmetin beklediği, âhir zamanda gelecek zâtın (Hz. Mehdî’nin) üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan îman-ı tahkikîyi neşr (yayma) ve ehl-i îmanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmiha(tümüyle) Risale-i Nur’da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı Âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, gelecek o zâtın makamını Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek. O zâtın ikinci vazifesi, Şeriat’ı icra ve tatbik etmektir…”(13)
Said Nursi mehdiliğin kendisiyle ve kitaplarıyla ilgili olduğunu kabul etmektedir.
Ancak mehdilik konusu siyasete temas ettiğinden dolayı makamı ve itibarı kitaplarına ve cemaatine yönlendirerek mehdilik unvanını fanatik taraftarları tarafından kendisine verilmesini sağlayarak siyasi baskılardan kurtulmaya çabalamıştır. Said Nursi kendisinden sonra mehdilik iddiasında bulunacakları da yorumlarıyla bağlamış bu makam benim ve kitaplarımındır demek suretiyle, siz ancak benim kitaplarımın uygulayıcısı olursunuz demektedir. Evet, Said Nursi’den sonra bu kitapları kullanan kedicik manyağı, şizofreni, mehdicilik oynayan sahtekârlar çıktı. Kâinat imamları çıktı. Hepsi de Said Nursi’nin saçmalıklarını kendilerine program ve dayanak noktası yaptılar.(14)
Hayret! Ne Büyük Adammış
Said Nursi kendi kabul ettiği ifadelerde mehdiliğini anlatan cümleye bakın.
“Hem umum müçtehidler, “mütekkellimînden birisi gelecek hakaik-ı imaniyeyi ve bütün mesâili(dini meseleleri) vâzih(açık) bir surette(biçimde) beyan edecek” diye müjdelerini, Risale-i Nur, hâdisat-ı âlem(kainat hadiseleri) ile isbat etmiş. Hem bütün her asırda gelen meb’uslar, veliler keşfiyatlarında, “birisi gelecek, şarktan(doğudan) bir nur zuhur edecek” diye Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini ve üstadımın şahs-ı Mânevisini… görmüşler. Müjdeler, beşâretler, işâretler, remizler ile haber verdiklerini, Risale-i Nur, Eskişehir, Denizli, Afyon, İstanbul gibi hâdisât-ı âlem ile göstermiş… Elhâsıl: Asırlardan beri beklenilen ve muntazır kalınan zât, Risale-i Nur imiş. Hatta Üstadın kendisi de bir zaman böyle bir zâtın geleceğine muntazır(bekliyor) imiş.”(15)
Bak sen şu işe: Kimsenin göremediğini Said Nursi tek başına görüyor ve tespit ediyor.
Müçtehitler, evliyalar ne kadar itibarlı, sözü makbul kişiler varsa hepsi de Said Nursi’ ye ve yazdığı kitaplara işaret etmişler. İstikbalde gelecek zat Said Nursi ve kitaplarıymış. Zaten bu kişi de doğudan çıkacakmış. Kitaplarımın adı da Risale i nur olduğuna göre bu ancak benim ve kitaplarımdır diyor. Said Nursi de o büyük evliya zatlardan aşağı kalır mı? O da zaten böyle bir zatı ve nuru bekliyormuş. Bir de bakmış ki o zat kendisi ve kitaplarıymış. Kitaba zat denilemeyeceğine göre bu olsa olsa Said Nursi’nin kendisi olmak icap eder. Said Nursi ve kitapları hakkındaki işaretler, beşaretler, remizler, müjdeler havalarda uçuşmakta.
Said Nursi bu balonları önce şişiriyor, sonra bunları kendine bağlılık aracı olarak kullanıyor.
Tabi ki bu kadar evliya, müçtehit, büyük zatlar yalan mı söyleyecekler? Evet, bir yerde bir sıkıntı var amma yorum artık sizin. Sizde kabul edersiniz ki mehdilik kolay iş değil, bu kadar büyük adamlarda Said Nursi den bahis etmezlerse bu işin tadı çıkmaz.(16)
“Ruhum bir mürşid-i ekmel(mükemmel mürşit) taharri ederdi(arardı). Aramak üzere iken bana ilham olundu ki, “Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakında bulunan Bediüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nuru müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem Zülkarneyndir, hem âhirzamanda gelecek İsâ Aleyhisselâmın vekilidir; yani müjdecisidir.” denildi.(17)
(…) Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını (Said Nursî’nin Mehdî olduğunu) bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemal-i îtikadlarının bir tereşşuhu gördüğümden onlara çok ilişmezdim. Hattâ eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nuru aynı o âhir zamanın hidayet edicisi(mehdi) olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile te’vili anlaşılır.”(18) Yukarıda ki sözleriyle talebesi ve Said Nursi mehdiliğini açık bir şekilde tevile yer bırakmayacak ifadelerle kabul etmektedirler.(19)
Evirdim Çevirdim Yine Mehdiyim
“Ahirzamanın o büyük şahsı(Mehdi), Al-i Beytten(Hz. Peygamberin soyundan) olacak. Gerçi manen ben Hazret-i Ali’nin (R.A.) bir veled-i manevisi(manevi evladı) hükmündeyim. Ondan(Hz. Ali’den) hakikat dersi aldım. Al-i Muhammed(peygamber ailesi) (A.S.M.) bir ma’nada hakiki Nur Şakirdlerine şamil olmasından (onları da kapsadığından), ben de Al-i Beyt’ten sayılabildim;(20) “Hazret-i Mehdi’nin cemiyet-i nûrâniyesi (Nurcular olduğunda şüphe yoktur) Süfyan komitesinin tahribat-ı bid’akârânesini tamir edecek; Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek.”(21)
Mehdi ile ilgili rivayetlerde Al-i Beytten bahis edildiğinden ve Said Nursi kendisinin o soydan gelmediğini iyi bildiği için tevil yolunu seçerek sonunda yine mehdiliği kimseye kaptırmadı. Rivayeti kendi kafasına göre evirip çevirip yorumlayarak sonunda kitaplarına, cemaatine ve dolayısıyla kendine mehdi dedirtmeyi başardı. Tebrik ederiz. Maşallah tevazuu da hiç bırakmıyor. Tevazu içerisinde bir makam arayışı, iyi bir yöntem. Said Nursi bu işi çok iyi başarıyor.(22)
Mevcut Mehdi Rivayetleri
Mehdi inancı, Şii akidinin kilit taşlarından biri durumundadır. Bk. Goldziher, el-Akide ve’ş- Şeria, 220.
İmâm Mâlik, Ebu Hânife, İmâm Şâfii, Mâtürîdî, Bâkillanî, Cüveynî, İcî, Nesefî gibi âlimler Mehdî inancına hiç temas etmezler.(23)
Özellikle Selefîyye ile hadis âlimleri ve onlardan gelen hadis metinlerinin etkisiyle de sûfîler, Şîa’nınkinden farklı da olsa âhir zamanda bir mehdînin geleceğini kabul etmişlerdir.(24)
Konuya ilişkin yapılmış ilmî çalışmaların ortak değerlendirmesiyle mehdî kelimesi Kur’an’da geçmediği gibi, Buhârî ve Müslim’de de geçmez. Diğer hadis kaynaklarında mehdî ile ilgili bazı rivâyetler var ise de bu hadislerin sıhhat derecesi tartışmalı olup genel kanaat, bunların itikâdî ve amelî açıdan delil kabul edilemeyeceği yönündedir. “Sonuç itibariyle Mehdîyle ilgili rivâyetlerin mütevâtir olmaları bir yana, sahîh oldukları bile tartışmalıdır. Mevcut rivâyetlerden hareketle Mehdî’nin geleceği ileri sürülemeyeceği gibi, bunlardan hareketle herhangi bir inanç da oluşturulamaz.”(25)
Mehdici Kutsal Kişilik
Said Nursi kitaplarının arştan indiğini, bütün evliyanın, ulemanın kitaplarının üstünde kıymetli olduğunu, kitaplarının peygamberin koruması ve tasarrufu altında olduğunu, yazmadığını yazdırıldığını, bütün büyük evliyanın mehdi olarak işaret ettikleri zatın kendisi olduğunu her ne kadar makam kitaplarımın falan diyerek kıvırma yapsa da bütün makamın kendisinde toplandığını bilerek ve kabul ederek yukarıda vermiş olduğum cümlelerinde açıkça görülmektedir ki; mehdicilik tiyatrosunun başrolünde oynayan Said Nursi’dir. Aynı Said Nursi kitaplarını okuyanları cennete göndermektedir. Bir yıl içerisinde âlim olacaklarını söylemektedir.
Neresinden tutsak elimizde kalan daha birçok ipe sapa gelmez sözleri vardır. Bu saçmalıklara inanan fanatik taraftarları Said Nursi’nin de itirafıyla kitaplarının ilhamla yazıldığına inanmakta, bunları kutsal bir metin gibi devamlı surette döne döne okumaktadırlar. Kur’an’ı anlamanın yolu bu kitapları okumak olduğuna inanmaktadırlar. Bu yüzden ellerine bir tefsir bir Türkçe tercüme alıp okumazlar. Yine Said Nursi’nin söylemleriyle otuz üç ayet kitaplarından ve kendisinden bahis etmektedir. Fanatik bağlıları buna da inanmaktadırlar.(26)
Böyle bir tutum ve davranış, onları seçilmişlik psikolojisi içerisinde, kendilerini kurtuluşa eren topluluk veya cemaatlerini Mehdi’nin manevi şahsiyetinin temsilcisi “ahir zaman cemaati” ya da cemaat liderlerini mehdi olduğu iddiasına götürmektedir.
Kendilerine her ne kadar sivil toplum örgütü görüntüsü vermeye çalışsalar da kişi merkezli olmaları, ortak katılımdan yoksun olmaları, devletten bağımsız olmak yerine, devlete muhalif bir takım siyasal faaliyetleri, iktidarı ele geçirme amacı gütmeleri,(27) Onları topluma ve devlete faydalı olmak yerine zararlı bir topluluk haline getirmektedir. Risale-i Nur adlı kitapları okuyarak motive oldukları için bu kitaplar ortada durduğu, okunduğu sürece bu tip mehdicilik oynayan şizofrenler çıkmaya devam edecektir. Burada şunu tekrar hatırlamak yerinde olacaktır.(28)
Fetö bataklığını besleyen ana damar Said Nursi’dir.
Fetö Said Nursi’nin kitaplarından beslenmiştir. Fetö’nün “ışık evlerinde” yıllarca Said Nursi’nin “Bunları ben yazmıyorum, bana yazdırılıyor” ve Arşı-ı azamdan indiği muhakkaktır” dediği Nur Risaleleri okutulmuştur. Fetö’nün kara kutusu Said Nursi’dir.(29)
Çok önemli bir sorunumuz daha var.
Mehdiye Bir Deccal Aranıyor
Mehdi Said Nursi ise bir de deccal olması lazım. Çünkü rivayetler o yönde söylemektedir. Said Nursi kendisine bir deccal rakip bulması lazım. Efsunlayıp, meczuplaştırdıkları yandaşlarına kendilerini mehdi, kurtarıcı, en büyük âlim, en büyük veli olduğunu yutturan bu kutsanmış zalimler; Özgürlük ve hürriyetin, bağımsızlık ve kurtuluşun mücadelesini veren Mustafa Kemal Atatürk’e Deccal deme cüretini gösterdiler. Atatürk’e bu çamuru atan güdümlü şahıslar, güttükleri fanatiklerine din adına uydurulmuş, hadis dedikleri safsataları yutturdular. Bu büyük lokmaları yutamayan güdülü güruhlar her fırsatta zehirlerini kusmak için dillerini dışarı sarkıtıp, Milli Mücadelenin kahramanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ e iftira oklarını atmaya devam ettiler, etmektedirler.
Said Nursi’nin iftira attığı kitaplarının isimlerini verecek olursak;
Münazarat, Rumuzat-ı Semaniye, Sırr-ı İnna A’tayna, Risale-i Nur Sönmez, Barla Mektupları, kitaplarında Atatürk’e saldırarak “deccal ve süfyan” hatta “Tek gözlü deccal” demektedir.(30) Yine aynı Said Nursi Mustafa Kemal adını açıkça Şualar adlı kitabının Beşinci Şua bölümünde kullanmasa da ” Beşinci Şua” da anlattığı kişinin “Süfyan ve bir İslam deccalının Mustafa Kemal olduğu Beşinci Şua’dan anlaşılıyor”, ifadesiyle Sırr-ı İnna A’tayna Risalesi, s.44. te mahrem deyip sakladığı sırrını açığa vurmuştur. Ancak Said Nursi’ nin bir sorunu vardır. Aradığı deccalin Mustafa Kemal olduğuna inandırabilmesi için bir dayanağa bir delile ihtiyacı olacaktır. Said Nursi şöyle diyor, bir emare aradım cifir ve ebced hesaplarında buldum diyor. Alttaki sayfada kitabın sayfasını aynen verdim. Said Nursi çok uğraşıyor fakat bir türlü deccal rivayetlerini Mustafa Kemal ismine, görev ve görev sürelerine uymadığını görüyor. Ne yapacak karar vermiş bir kere uydurması lazım. Cifir ve ebcet sahtekârlığına başvuruyor.(31)
Ancak ilginçtir. “Mustafa Kemal” isminin harf değeri aslında“şanieke huvel ebter” ifadesine denk gelmiyor.
Bunu fark eden Said-i Nursi bakın nasıl bir hile yapıyor. Kendi ifadeleriyle aktarıyorum: “Baktım ki Mustafa Kemal ismine iki fark ile denk geliyor. Mustafa Kemal, ismine layık olmadığı (için) ‘mim’in arkasına nefye alamet bir ‘elif’ gelmeli!” Yani, “Mustafa Kemal” adındaki harf sayısı hesaba uymayınca, “Mustafa Kemal ismine layık değildir” diyerek, hesaba uydurmak için “Mustafa Kemal”in adına harf ekliyor. “Mustafa Kemal” adını “Mestafe Bi-Kemal” biçiminde yazıyor.
Aynı şeyi Atatürk’ün görev süresini hesaplarken de yapıyor. Yine “Mustafa Kemal”in adına harf ekleyerek bir yerde 12, bir yerde 16 rakamını buluyor ve buradan hareketle Atatürk’ün, 12 ve 16 sene ülkeyi yönettiğini belirtiyor! Ayrıca Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’ten, “Dinsiz Cumhuriyet” diye söz ediyor! Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı süresinden söz ederken de “Müddet-i firavuniyeti” (Firavunluk süresi) ifadesini kullanıyor. Said-i Nursi, Kevser Suresi’nde geçen “fesellili rabbike”ifadesinin ebcet değeri üzerinden de laik Cumhuriyet’e saldırıyor. Hilafetin 484 yıldır İstanbul’da yaşadığını, bu 484 rakamının, hilafetin kaldırıldığı 1922’ye denk geldiğini belirtiyor (Oysaki hilafet 1924’te kaldırıldı). Hilafetin kaldırılmasının “dinsizlik” olduğunu, “laik Cumhuriyet’in” de “dinsizlik manasına geldiğini” söylüyor.(32)
Sonuç
Said Nursi, ilim çevrelerince doğruluğu kabul edilmeyen mehdi rivayetlerini zorlama tevillerle kendine, kitaplarına ve cemaatine işaret ettiğini ispat etmek için epeyi uğraş vererek en azında kendi fanatiklerine kabul ettirmeyi başarmış görünüyor. Kitaplarının farklı yerlerinde özellikle beşinci şua bölümünde deccal rivayetlerini kendi kuruntu ve zannına uygun şekilde yorumlayarak fanatik taraftarlarına düşman olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü gösterdiği aşağıda orijinal sayfasını verdiğim nüshada açıkça görülmektedir.

1 Bk. İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, 15/354. D.B. Macdonald, “Mehdi”, İslam Ans. 7/474.
2 Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk. Mehdi Gelmeyecek Mehdi Ve Mehdicilik.
3 Yusuf Kocatürk
4 Yusuf Kocatürk
5 Sözler.24. Söz. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt: 10 Sayı: 51 Ağustos 2017 Mehdî İnanci Özeli̇nde İlmî Çalişmalar İle Günümüz Toplumunun Geleneksel Anlayişi Arasinda Görülen Uyuşmazliklar, Bunun Yansimalari Ve Çözüm Öneri̇leri̇ Mustafa Akman
6 Yusuf Kocatürk
7 Tarihçe-I Hayat, 579, Afyon Hayatı/Risale-I Nur Nedir? Bediüzzaman Kimdir?
8 Müdâfaalar, 347, Afyon Müdâfâsı/Afyon Mahkemesi Kararnâmesinden/Sanıklardan Bilahere Yakalanmış Olduğundan, Bilirkişilere Tedkike Gönderilemeyen Sair Eserler Ve Mektublardaki Suç Mevzuu Olan Yazıların Hulâsaları. Benzer Ifadeler Için Bak.Şuâlar, 141, 523, 535, 545, 590; Mektubat, 361, 362; Sikke-I Tasdîk-I Gaybî, 68, 74; Kastamonu Lâhikası, 14, 179, 212;Âsâ-Yı Mûsa, 118; Tarihçe-I Hayat, 579.
9 Şualar, Birinci Şua, Yirmiikinci Ayet Ve Ayetler, C. I, S. 841. Şualar, Birinci Şua, Yirmiikinci Ayet Ve Ayetler, C. I, S.709.Envar Neşri̇yat
10 Yusuf Kocatürk
11 Bakara Suresi 79.Ayet
12 Yusuf Kocatürk
13 ( Sikke-I Tasdîk-I Gaybî, 9)
14 Yusuf Kocatürk
15 ( Barla Lâhikası, 136)
16 Yusuf Kocatürk
17 Mustafa Hulûsî.” ( Barla Lâhikası, 133) “
18 ( Emirdağ Lâhikası I, 262)
19 Yusuf Kocatürk
20 ( Emirdağ Lâhikası I, 262; Müdâfaalar, 365)
21 (Müdaafalar,358)
22 Yusuf Kocatürk
23 Mehdîlik İnancı Üzerine Bir İnceleme Faruk Gün
24 Bkz. İbnu’l-Kayyim El-Cevziyye (2004). Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları (El-Menaru’l-Münif Fi’s-Sahihi Ve’d-Zaîf), Çev. Hanifi Akın, İstanbul: Karınca Yayınları, S. 342-366.
25 Yücel, Mehdî Ile İlgili Rivâyetler, S. 43. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt: 10 Sayı: 51 Ağustos 2017 Mehdî İnanci Özeli̇nde İlmî Çalişmalar İle Günümüz Toplumunun Geleneksel Anlayişi Arasinda Görülen Uyuşmazliklar, Bunun Yansimalari Ve Çözüm Öneri̇leri̇ Mustafa Akman
26 Yusuf Kocatürk
27 Prof. Dr. Sönmez Kutlu. Çağdaş İslami Akımlar Ve Sorunları. S.32-33.
28 Yusuf Kocatürk
29 Sinan Meydan. Sözcü. 9 Ekim 2017
30 Barla Mektupları, S. 53
31 Yusuf Kocatürk
32 Sinan Meydan, Fetö’ Nün Kara Kutusu Said-I Nursi’nin Atatürk Düşmanlığı. 9 Ekim 2017