Ön Asya Dünyasında İlk Türkler: Kimmerler ve İskitler / Prof. Dr. M. Taner Tarhan
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Giriş
Kimmerler ve İskitler Eskiçağ’daki “Türk Kültür Tarihi”nin, daha genel bir deyişle de “Millî Tarihimiz”in ilk temsilcileridir. Çünkü, Eskiçağ ve devamındaki çeşitli yazılı kaynaklardan edindiğimiz bilgilerin ışığı altında ve bu bilgileri doğrulayan, zenginleştiren muhteşem arkeolojik bulgular yardımıyla, adları günümüze kadar ulaşmış olan ilk Türkler ve ilk Türk Devletleridir. Onların öyküsü “tarihî gerçekler” olarak, bir anlamda -çok uzun süreli- Eskiçağ’daki “Türk Dünyası”nın öyküsüdür. Her ne sebeple olursa olsun, inkârı mümkün olmayan gerçekleri vurgulamak için “İlk Türkler” başlığını özelliğini özellikle kullandığımızı, öncelikle ifâde etmek isteriz.
Üç kıtaya yayılan coğrafyanın büyüklüğüyle paralel olarak, “Türk Dünyası”nı kapsayan – çoğunlukla “çağdaş”/“hemzaman”- “yazılı kaynaklar” gerçekte çok çeşitli ve çok zengindir: Asur, Babil, Pers, Grek, Roma, Latin, Bizans, Arap, İran, Avrupa, Çin, Hint, Türk vb. Hiçbir kaynağı sarfınazar etmeden değerlendirmek söz konusudur. Sadece, bu kaynakları bir araya getirmek bile, büyük bir sistem işidir: Yâni, Eskiçağ’dan günümüze uzanan bir kaynak külliyatı söz konusudur. İlk görev, bunun noksansız olarak başarılabilmesidir. Bunlardan ve de arkeolojiden yeterince yararlanmayan bir gerçek bir “tarih yazımı” düşünülemez.
Aşağı yukarı iki-üç asır öncesinden başlayarak Avrupalıların ya da Rusların, Türk Millî Kültür ve Tarihinin kaynaklarını araştırıp dünyaya ve dolayısıyla da bizlere tanıtmaları, bir anlamda ibret verici ve düşündürücüdür: Orta Asya’daki “Türkiyat Araştırmaları” onlarla başlamıştır. 18. yüzyılda Messerschmidt, Strahlenberg, 19. yüzyılda Yadrintsev, Heikel, Radloff, Thomsen ve daha niceleri. İlk “Türkoloji Kürsüsü”, 1795’te Paris’te “Ecole des Languages Orientales Vivantes”da kurulmuştur. Bunu Şarkiyat ve Türkoloji ile ilgili enstitüler takip etmiştir. Mesela, Napoli’de (1723), Moskova’da (1814), Paris’te (1821), Londra’da (1823), Helsinki’de (1883) ve yine Londra’da (1906) vs. ve bu kuruluşların yayınladığı sayısız bilimsel dergi ve eserler. Çok özet bilgiler de olsa, bunları gençlerimize hatırlatmayı kaçınılmaz bir görev addediyoruz.