Akıl ve Önemi

Yunanca’da “Nous”Latince’de “Ratio”ve Türkçe’de “Us” anlamına gelen “Akıl” kelimesi Arapça’da “A.K.L” fiil kökünden türemiş bir mastardır.Sözlükte “yasaklamak,engellemek,devenin ayağını bağlamak, istemek, tutmak, korunmak,sığınmak, bilmek, anlamak, zeka,bilgi,ruh ,düşünce görüş,kavrama yeteneği gibi anlamlara gelir.Ben bu anlamlara bir de özgür düşünceyi katmak istiyorum.

Ali İbni Sina’ya göre insani nefsin hem bilici hem yapıcı güçlerine akıl adı verilir.

Yunan filozoflarına nispet edilen görüş şudur: Akıl, Allah’ın ezelde yarattığı mahlukatının ilkidir. O yaratıcısına en yakın ve en benzer olanıdır. Bu akıl ilk bilişle hem kendini hem de yaratıcısını akl eder. Varoluş ilk akıldan sadır olmuş ve görülen hareketin sebebi de o olmuştur. Benzer şekilde her akıl, bir feleğe ait olup, kendi feleğinin hareketlendiricisi olmuştur .Bu belirtilen sudur görüşü üzerine felsefe yapan Hıristiyan ve Müslümanların bu akıllara “melekler, ruhaniler, kerûbîler” adlarının verdiğini görürüz., “Andolsun o saf bağlayıp duranlara”1  ayetinin bu akıllar hakkında olduğunu söylenir.

Ayetlerde akıl fiil olarak geçmekte, dolayısıyla araz kategorisinde yer almaktadır. Bu ayetler şunlardır: “Kitabı okuyup durduğunuz halde insanlara iyiliği emrediyorsunuz ve kendinizi unutuyorsunuz. Hiç akletmiyor musunuz?”2. Bu ayetin tefsiri, “Okuduğunuz, anlayıp tahsil ettiğiniz kitabın manasını anlamıyor musunuz?” demektir. Bir başka ayette: “Onlar (kafirler) sağır, dilsiz ve kördür. Onlar akletmezler”3; bir başka yerde de “umulur ki akledersiniz”4 denir. Bağdadi’ye göre bu ve benzeri ifadeler, helal ve haramda gerekli olan fiili yaparak davranışlarınızı düzeltirsiniz anlamına gelir. Kuranda, ilmî (bilmeye ilişkin) akılla ilgili olarak “onlar bildikleri halde”5; amelî (eylem ilişkin) akılla ilgili olarak “umulur ki, akledersiniz”5 ifadeleri yer alır.

 

1-Saffat-1

2-Bakara 442-Bakara 171

3-Bakara 73 Enam 151Yusuf 2

4-Bakara 75 Ali İmran75-78 Zuhruf 86

5- Bakara 73 Enam 151Yusuf 2

 

         İnsanların “akil” olarak vasıflanmasında ,kendini kötülüklerden nefsani arzulardan koruması ve engellemesi,doğru davranışlar göstermesi göz önüne alınmıştır.Bedenin etkilerinden kurtulupfaal akılla ilişkiye giren nefis(Nazari ve ameli açıdan yetkinleşen nefis)ancak bedenin etkilerinden kurtulup faal akılla (melekutla) ilişkiye girebilir.

İnsan aklını kullanarak düşünceler arasında, bilginin içinde  yol alır.Aklını kullanamayana ya çocuk ya ahmak denilir. Birisinin aklı ergin olmamıştır. Diğerinin yeteri kadar yoktur.Bu noktada Akil kavramı ayırt edici olarak kullanılır.İnsan aklını kullanabilirliği ölçüsünde kedine fikri temeller oluşturur yada oluşturamaz.Potansiyel akılın aksiyon haline geçmesi  bilgi kazanımlarıyla ve bunlar arasında mukayese gücünün gelişmişliği ölçüsünde  gerçekleşir. Derecelendirmede burada başlar.( Akıllı,az akıllı, akılsız vs.gibi )

Bağımsız akıl sürekli tekamül halindedir. Bilgiler öğrenir, sentezler yeni düşüncelere doğru yol alır , Ancak esir alınmış akıl gelişme ve tekamül gücünün büyük bir kısmını kaybetmiştir. Yeni bilgiler edinse bile muhakeme gücü gelişmez esir alanın etkisi altındadır.Aklın tam kapasite kulanımı  bağımsızlığıyla doğru orantılıdır.Bağımsız akıla sahip olan kişide düşünçe de hürdür ve yeni ufuklara doğru yol alabilir.Bu noktada kendine güvenen öz benliği gelişmiş bireylere sahip olan toplum mutlak surette gelişmiş toplumdur.

Akıl yaratıcın eşyalar arasına dizayn ettiği ilmi bulur, sınıflandırır.Özgür düşünceyle bilgi denizinde ufku açılır.Duyu organları ve haberler idrak için sadece  alet ve yoldur. Akıl duyular ve haberle gelen bilgilerin sıhhet kriteridir.Bilgi üretebilen akıl aktif akıldır. Bu da aklın bağımsızlığıyla ilgilidir.Eylem taklide değil sağlam bilgiye dayanmalıdır.

         Akıl bilgiyi tahkik ve tahlil ederek bilmediklerine de kıyas yoluyla ulaşıp muhakeme yeteneğine sahip olan akıl,vahiyle muhatap olduktan sonra onu anlama ve yorumlamada yine merkezdir. Vahiy ancak akıl ve akli deliller yoluyla anlaşılabilir. Akılla vahiy birlikte değerlendirilmelidir. Akıl ve vahiy uyum içindedir. Kuran’ı aklın ilkeleri doğrultusunda anlamak ve aklıda Kuran’ın rehberliğinde kullanmak lazımdır. Akıl peygamberi ve mesajını kabul eder ve dolayısıyla  vahyedilmiş hakikatleri savunmak ve daha derinlerine dalmak için anlamlar temin eder.Mesajını kabul eder ve dolayısıyla vahyedilmiş hakikatleri savunmak ve daha derinlerine dalmak için anlamlar temin eder. (Bu görüş Maturudi ve Eşari görüşü)

Maturudi yine görüşünü “Başkalarının görüşünü körü körüne takip etmenin batıl oluşu (Taklitçilik)” “dini, delillerle bilmenin zorunluluğu”,

‘Taklid’ üzerine olan , tabi olunacak dini bilgiyi elde etmenin ancak, soru sormaksızın, manevi bir önder veya bir alimin görüşlerine uymakla elde edilebileceğine inanan gruplara Maturudi’nin şiddetli eleştirisi vardır. Burada Maturidi’nin idealinde olan öznel olarak kişiliğin oluşturulmasına girişme ihtiyaç yoktur. Örnek olarak, Şia’nın imamın fonksiyonu öğretisi için ortaya attığı iddialar ve bazı Harici gruplar hemen akla gelmektedir. Taklidin geçerliliğini ortadan kaldıran şey, özü itibariyle saçma oluşudur. Çünkü bu durumda, taraflar, biricik hakikate sahip oldukları iddiasıyla karşı tarafa akli olarak bütünüyle karşı çıkarken şu basit temele dayanıyor: “şöyle şöyle denildi” çok sayıda insanın o yolda toplanması, tek başına hiç bir zaman ‘taklid’e bir haklılık payı vermez. Maturidi, mukallitleri açıkca cahil, yetersiz. ve tembel veya üçüne birden sahip olan insanlar olarak mütalaa eder. Sahih bir din bilgisinin ihtiyaç duyduğu şeylerden ilki, alimin şahsi sadakatına dinleyeni ikna edecek akli delildir. (al-hucca al-akliyya) İkinci olarak, öğrenilen objektif hakikatın (hakk) açık bir kanıtı (burhan) gereklidir. Bu noktada manevi önderlik yapan kişiler söyledklerini delileştireceklerine körü körüne itaati iştemekte ve böylece bilginin zihinlerde tekamülünün önüne set çekmektedirler.Bu iki yön böylece bilinince, ancak din bilinir. Çünkü, kesinlik de ancak, dini öğrenen kişinin bu tür argumanlarla iyice kuşatıldığı ve herhangi bir muhalifin gerçekleri saptırmaksızın kendi konumunu reddetmesinden makul bir korku duymaması halinde ortaya çıkar. Dini bir lidere körü körüne inanan birine karşı Maturidi’nin saldın hattı işte böyledir. Muhakeme, akıl yürütme sorumluluğu, kendiliğinden kalbi olarak doğan, ortaya çıkan bir şey  değildir; bilakis o, aklı kullanmaktan ve olanları tedkik etmekten doğan birşeydir. Yani akıl, insanın doğasında iyiyi kötüden ayırdığı ve onunla kendinin diğer canlılardan üstün olduğunu bildiği bir şeydir.:.”Başka bir ifade ile akıl yürütme, insan için fıtridir ve onun kullanılmamasını istemek, insanın zati ve biricik tabiatını terk etmesini istemektir. O, tabii olarak akıl yürütmenin doğuracağı bazı tehlikeleri kabul eder. İnsan basitce akıl yürütmenin faydalarını elde etmek ve dezavantajlanndan uzaklaşmak suretiyle düşünmeyi öğrenmelidir. Daha da ileri gitmek sureti ile Maturidi, akıl yürütmenin insanı bazı yanlış sonuçlara sürüklenesi mümkün olsa bile, neresinden bakılırsa bakılsın hala faydalı olduğunda ısrarlıdır. Çünkü en basit düşünme eyleminde, akıl yürütme icra edilmiş olur. Taklit taraftarlarına karşı tekrar duyulan bu birinci itiraz, körü körüne ittiba edenlerin, aklının kendilerini birinin hakikate kafi olarak sahip olduğu kanaatinden gelen bir güven yaratmasından dolayıdır. Taklit, şeytanın bir telkinidir. Şeytanın amacı ise, insanı arzu ettiği şeyi elde etme ve kendine sunulan imkanlar vesilesi ile akla itimat hususunda onu korkutmak ve kendi aklının verdiği neticeden döndürmektir.Din önderleri olan bazı kişilerin dinden çıkarsınız , yada manevi ceza görürsünüz tehditleri bununla ilgilidir. Akıl yürütme, ahlaki hayatın temelidir. Çünkü ancak onunla insan egosunun arzularından kolayca uzaklaşabilir ve onunla şeytanın gönüllü bir oyuncağı olmaktan kurtulabilir. İşte bundan dolayı, o (şeytan), insanı hem bu dünyada hem de ahrette zorunlu olarak helaka sürükleyecek rahatlık uğruna, akıl yürütmeyi terk etmenin taraftarı ve teşvikçisidir”

Maturidi, bu argumanı bütünüyle reddeder. Allah’ın verdiği hiçbir emir yoktur ki bu emir ister direk akli iletişim olsun , isterse, vahiy yoluyla olsun onu anlamak için insana bir yol vermemiş olsun. Doğrusu, eğer insan onu anlamaya kabiliyetli değilse, o emri yerine getirmeye de ehliyetli değildir Bunemir ve ifadelerle alakası olan prensiplerin çeşitli yönlerini öğrenmek,ancak onlar üzerine düşünmek ve onları anlamakla olabilir.

 

Aklı Allah’ın bir emaneti olarak gören Mâturîdî, düşünen ve aklını kullanan bir insanın hangi konuda ve hangi şartlarda olursa olsun sonuçta karlı çıkacağını söyler.

İnsanların toplum hayatına katkılarını sağlayan yine akıldır.İnsan aklı nispetinde birlikte yaşadığı insanlara katkıda bulunur.Bu noktada şeriat , insanların  mutluluğunu sağlayan,refahını sağlayan fikirler bütünüdür.Bu sosyal gelişim ve değişimin sağlanması için yine akla ihtiyaç vardır.Aklını kullanamayan bireyler muhakeme gücü gelişmediğinden bu gelişim sürecine katkıda bulunamazlar.Bu gün batı medeniyetinin gelişmiş olmasının en büyük sebebi bireylerinin öz güvenirliliğinin çok gelişmiş olmasında yatar.Ortaçağ Avrupasın da kilisenin tahakkümünde olan insanlar rönesansla birlikte kilisenin tahakkümünden kurtulmuş, bizden iki yüz elli sene önce özgür bireyler yetiştirmenin temellerini atmıştır.O bireyler bugünkü gelişmiş medeniyeti ortaya çıkarmıştır.

Bizde ise durum tam tersidir.Yorumlarında aklı temel alan  Maturudi ekolü terk edilmiş, Eşari ekolü hayata geçmiştir.Ortaçağ Avrupasında ki  kilise dokunulmazlığı yerine, ülkemizdeki din ve siyaset adamları dokunulmaz olmuştur.Kendilerini manevi önder olarak lanse eden kişiler söylediklerine delil getireceklerine körü körüne tabiiyeti toplum hayatına hakim kılmışlardır.Sorgulamayı bilmeyen nesiller yeni fikirler üretemezler.  Burada İmam-ı Şafi`nin bir sözünü hatırlatmak istiyorum.”Kim ki  bizim verdiğimiz fetvalara kuran da ve hadis de  delilini bulmadan uyarsa Allah ona lanet etsin.”Aklı vahi ile çeliştiğini ifade edenler, aklı esir almak isteyenlerdir.Esir alınmış akıldan bir şey üretmesini beklemek imkansızdır.Bu günkü İslam ülkelerinin geri kalmasının sebebi  burada yatmaktadır.Doğru yorumlardan uzaklaşmış din ilahi amacın dışına çekilmiş geri kalmışlığın sebebini oluşturmuştur.

Temel konu özgür bireyler yetiştirmektir.Kimsenin tahakkümünde olmayan her türlü bilgiyi sorgulayan kısaca aklını kullanan bireyler yetiştirmek esas olmalıdır.Ancak ilahi emirlerin anlamı böylece kavranabilir ve ilahi amaca böyle ulaşılabilir. Allahü Teâlâ, melek­lere yalnızca akıl vermiş, şehvet vermemiştir. Hayvanlara da şehvet vermiş, akıl vermemiştir. İnsanlara ise hem akıl, hem de şehvet vermiş­tir. Bu sebeple, aklı şehvetine hâkim olan kim­se, meleklerden daha üstündür. Şehveti aklına hâ­kim olan insan ise, hayvanlar mertebesinde, hat­ta onlardan daha aşağıdır.

KAYNAKÇA

1-Farabi, Kitabu Arai Ehli’l-Medineti’l-Fazıla

2-eşŞifa el-İlahiyat İbni Sina

3-Ebu’l-Berekat el-Bağdadi, Kitabu’l-Muteber

4 İMAM MATURİDÎ ‘YE GÖRE İNSAN ÖZGÜRLÜĞÜ VE AHLAKÎ SORUMLULUKProf.Dr.Sönmez KUTLU

5- MATURİDİYE GÖRE AKıL VE  DİNİ TASDİK*J. Meric PESSAGNOçev: Dr. ilhami GÜLER

6-Ömer Nesefi İSLAM İNANCININ TEMELLERİ AKAİD Hazırlayan: M. Seyyid Ahsen BAYRAK YAYINLARI

 

İlgili Yazılar