Maturidi Yesevi Otağı İlmi ve Kelami Araştırmalar Derneği Genel Başkanı Oktay Acar: İslam düşünce tarihinde, islam’ı anlama, açıklama ve yaşamaya yönelik birbirinden farklı yorum gelenekleri ortaya çıkmıştır. Farklı fikir ve düşünceleri temsil eden İslam aydınları insanlık alemine tıptan felsefeye, musikiden mimariye, astronomiden fiziğe her ilim dalında insanlık tarihine her konuda katkılarda bulunmuştur. Fakat ne olmuştur da, islam medeniyetinin mensupları olan İslam alemi günümüz de bu hale düşmüştür?
Dünyanın en çok doğal kaynak rezervlerine ve doğal güzelliklerine sahip olmasına rağmen neden İslam ülkelerin de insanlar yüksek hayat standartlarına sahip değiller? Neden dünyada en çok yolsuzluk, çocuk ölümleri, rüşvet, çevre kirliliği, sağlık problemleri, maden ve iş kazaları ve de dünyada en kısa yaşama oranı İslam alemin de dir?
Özellikle Türkiye’de son 15 yıldır, etkisini gösteren toplumsal cinnet derecesinde ahlak problemi oluşmuştur. Bugün Türk toplumun da gelinen nokta; artık adi suçların artması yadırganmazken, yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılık, kadrolaşma gibi bir milletin geleceğini, hatta bir ülkeyi haritadan sildirebilecek ahlaksızlık türleri Türk toplumu içinde çılgıncasına artmaktadır.
Kendi insanlarımız, yine kendinden olan vatandaşlarının sağlıklarını daha çok para kazanmak uğruna, kalitesiz ürünler satarak, tehlikeye atmaktadır. Maturidi yesevi otağı olarak düşüncemiz, bütün bu problemlerin kaynağı tam olarak siyasi değildir. Siyasi iktidarlar gelip geçicidir. Ama Türk milleti bakidir. Siyasi partiler ve iktidarlar elbette ki ülkemizi her alanda ilerletmek ve geliştirmek için çalışıyorlar. Ama yukarıda saydığımız problemler her iktidar devrinde devam etmektedir. O zaman bu sıkıntıların çözümü tam olarak siyasi değildir.
Maturidi Yesevi Otağı’nın kurulma amacı, Özellikle Türk Dünyasında olan sıkıntıların, siyasete karışmadan ve de karıştırılmadan, çözülmesi için gerekli olan önerileri ve çözüm yöntemlerini bulmaktır. Bundan dolayı, her ilim alanında bilim adamlarımızı, akademisyenlerimizi ve aydınlarımızı konferanslar ve seminerler vermek için davet ediyoruz. Batı uygarlığı ile aramızda, İnsan hakları, bilimsel keşifler, kendi halklarının rahat ve huzur içinde yaşaması, yüksek gelir seviyesi, fikir özgürlüğü konularında ne yazık ki en az 100 yıllık bir mesafe bulunmaktadır. Sürekli olarak eski fetihlerden bahis edilip ve sürekli atalarının yaptıklarıyla övünen ama 400-500 yıldır, bilim de, sanat’da, mimaride ve de diğer insanlığın ortak alanlarında bu milletin ürettiği bir şey yoktur.
Mirasyedi olarak muhteşem bir medeniyetin üzerinde oturup, halen daha hangi medeniyetin ve insani kavramların ne olduğunu idrak edememiş toplum, başka milletlere efendi değil onlara köle olur. Yüzyıllardan beri bilim ve sanat üretemeyen İslam toplumu, bugün sürekli küçümsediği batı medeniyetinin zulmü altında inlemektedir. En temel meselemiz ise Türk milletin aydınlanma sorunudur. Bu vebalin en büyük müsebbiplerinden biri, Türk halkını eğitimsiz bırakan, ilim ve irfanla aralarına mesafe koyan, yüzyıllardır süregelen idarecilerin kabahatleridir. Siyasi gücü ellerinde tutan iktidar sahipleri, asla halkın düşünmesini ve sorgulamasını istemezler. Eleştiri dinlemek istemezler; siyasilere eleştiri, kendilerine bir hakaret gibi gelir. Bu bir politika ve politikacı rahatsızlığıdır. Kendi halkını yüzyıllar boyunca kulları olarak niteleyen, halkı bir koyun sürüsüne benzeten zihniyet, elbette ki, halkın sorgulamasını istemeyerek yüksek medeniyet seviyesine çıkaracak olan eğitim veya doğru dinin kaynaklarını da ortaya çıkarmayacaktır.
Maturidi fikriyatının Türk ve İslam tarihinde neden görmezden gelindiğinin en büyük sebeplerinden birisi de budur. Maturidi, din ve siyaset ayrımı yapmıştır. Devlet adamlarına dini kimlik verilmesini veya devlet adamlarının toplumu Allah adına yönetmek istemesini kabul etmemiştir. İtikatta kendini Maturidi olarak tanımlayan bir kişi, devlet liderine Allah’ın yeryüzündeki gölgesi (zillullah) diyemez. Toplumları Allah adına hiç kimse yönetemez. Bu yetki peygamberlere dahi verilmemiştir. Çünkü, dinin kaynağı ilahidir, gelen vahiyle tespit edilir ve yönlendirilir. Ama siyasi kararlar, kişilerin kendi görüşleri ve tercihleridir; siyasiler doğru da yapabilir, yanlış kararlar da alabilirler. Ama siz, siyasilere dini sıfat verirseniz onları hatasız, günahsız ve neredeyse peygamberlik sıfatı olarak adledilen masumluk sıfatını da verirsiniz. Ellerinde milyarlarca dolar imkân ve binlerce personeli bulunan, bütçesi en az beş bakanlığın bütçesine denk gelen bir diyanet kurumu, her yerde biz itikatta Maturidiyiz demesine rağmen, Maturidi’nin tefsirini açık ve sarih bir şekilde neden Türkçeye çevirmez ve neden Maturidi’nin ufuk açıcı tespitlerini halka sunmaz ?
Bugün İslam ülkeleri, IŞİD denilen, El Kaide denilen, kendilerine “Selefi” veya hakiki “Sünni” diyen çöl mahlukatlarının yaptıkları zulüm altında inim inim inlemektedir. Balkanlarda, Orta Asya’da, Kafkaslar da, gençler kendilerine “Selefi” diyen bu çöl maymunlarının beyin yıkama operasyonlarına maruz kalmaktadır. Ne yazık ki Kırım’da, neredeyse halkın % 50’si bu çöl bedevilerinin itikatlarına itibar edip baba ve dedelerini kâfirlikle suçlamaya başlamışlardır.
Türk milleti, tarih boyunca hiçbir milletin dinine, diline, mezhebine karışmadı. Ayrımcılık yapmadı. Hatta adalet mülkün temelidir esasına göre, bir gayri Müslim ile bir padişah, mahkemede kadı önünde yargılanabilirdi. Türk milletine yapılan bütün zulümlere rağmen, dünya medyası ve kendilerini medeni gören ülkeler, tüm tarihsel gerçekleri ve kendi tarihlerinde yapmış oldukları zulümleri görmeyerek, Türk milletine siz Ermenileri katlettiniz, soykırım yaptınız diyerek Türkiye’ye baskılar uygulamaktadırlar. Tek amaçları ise, dünya Türklüğünün kalesi ve yurdu olan Müslüman Türk milletini Anadolu topraklarından sürüp atmaktır. Bu emellerini doğu ve güney doğu Anadolu bölgesinde, kendilerine PKK diyen, ermeni ve büyük güçlerin maşalarına yaptırdıkları ortadır.
Kendilerini çağdaş, medeni ve aydın ilan edenlere, Türkler 30 bin kürt ve bir milyon ermeni katletti diyen çakma Nobel ödüllü aydınlara ve kendilerine “bizde ermeniyiz” diyenlere söyleyecek sadece bir sözümüz vardır. İstediğiniz kadar Türk milletini Anadolu’dan silmeye çalışın, Türk milleti tekrar kendi özüne dönmeye başlamıştır. Bu millet, dini kullanan sahtekar aydınların, sahte şeyhlerin, sahte evliyaların, başlarına sarık ve cübbe takarak, sadece ve sadece kendilerine tabi olanların cennete gideceğini, kendilerine tabi olmayanların cehenneme gideceklerini telkin eden, kendilerine evliya süsü veren sünnetsiz soysuzların tezgahını, İslamın en güzel ve medeni yorumu olan Maturidi’nin görüşleri ile bozacaktır.
Günümüzde Türk ırkı dünya üzerinde en çok haksızlığa uğrayan, zulüm gören tek millettir. Çin işgalindeki Doğu Türkistan’da Çin kaynaklarına göre 20, gayri resmi kaynaklara göre ise 35 milyon Türk yaşamaktadır. Ve onlar her tür haklarından mahrum edilmiş bir şekilde yaşamakta, hak talep edenler ise çeşitli işkencelere maruz bırakılmaktadır. İran’da 25 milyon olduğu ifade edilen Türklerin kendi dillerinde eğitim haklarının olmaması ve devletin Türkler aleyhine takınmış olduğu tavır soydaşlarımızı rahatsız etmektedir. Bunu ifade eden aydınlar ve gençler ceza evlerine atılmakta, işkence görmektedir.
Azerbaycan’da Karabağ kaçkını bir milyondan fazla insanımız zor şartlarda barınmaya çalışmaktadır. Afganistan’ın kuzeyinde yaşayan iki milyon Türk, büyük zorluk ve fakirlik içinde bulunmaktadır. Buna rağmen bölgede bulunan ABD ve Birleşmiş Milletler tarafından ülke içindeki her etnik gruba yardım gönderilirken Türklere hiçbir yardım ulaştırılmamaktadır. Diğer tarafta ise Irak ve Suriye Türkleri büyük bir fakirlik yaşamaktadır.
Bulundukları bölgeler tecrit edilmiş olup herhangi bir yatırım yapılmamaktadır. Ayrıca Irak’ta yaşayan soydaşlarımızın can ve mal güvenliği olmadığı gibi, bu bölgedeki kuzey Irak yönetimi denilen çete vari grupların denetimine bırakılmıştır. Tataristan, Rusya Federasyonunun son olarak Abaza devletini tanımasının akabinde kendisinin gerek tarihi gerekse osyo-kültürel sebeplerden dolayı bağımsızlığı daha çok hak ettiği gerçeği ile bağımsızlık talebinde bulunmuştur. Ama bu talep Rus devletinin tepkisini çekmiştir. Halihazırda bu görüşü savunanlar Rus istihbarat teşkilatı tarafından tehdit edilmekte, gözaltına alınmakta, onlara ve ailelerine karşı insan hakları ihlalleri yapılmaktadır. Yunanistan bir AB üyesi olmasına rağmen hala ülkesinde Türk yaşamadığını iddia etmektedir. Ülkesindeki soydaşlarımızın Lozan anlaşması ile kendilerine tanınmış olan müftü seçme hakkına müdahil olmakta, kendi atamaktadır. Ayrıca Türk yerleşim birimlerine devlet olarak yatırım yapmamakta, Türkleri 3. sınıf vatandaş olarak görmektedir.
Yine başka bir AB üyesi olan Bulgaristan, ülkesindeki Türklerin kendi dillerinde eğitim almaları ve okullar açmaları hususunda engeller çıkarmaktadır.Bütün bu olup bitenlere rağmen, Anadolu’daki Türk milletinin gözleri, Bizim kendi meselemiz olmayan, İsrail Filistin meselesine yönlendirilmekte, Kendi öz ve öz kardeşlerimizin meseleleri gündeme getirilmemektedir. Hatta ve hatta, Pek çoğu öz be öz Türk evladı olan Alevi kardeşlerimizin hakları ile ilgili konuşulurken, sanki lütuf ve ihsanda bulunmuş, bahşiş verilmiş gibi konuşulmakta ve alevi kardeşlerimiz dışlanmaktadır.
Ne yazık ki, günümüz dünyasında hangi millet olursa olsun Türklerin sorunlarına gözlerini kapamıştır. Türkleri ilgilendiren hiçbir sorun, dünyada ne basılı ne de görüntülü medyada yer almamaktadır. Aynı zamanda siyasi gündemlerinde de bulunmamaktadır. Büyük ülkelerin istihbarat kuruluşları ile bazı akademik ve stratejik araştırma kurumlarının dışında, dünyada hangi ülkelerde ne kadar Türk yaşadığı hususu kesinlikle gündeme getirilmemektedir.
Mesela Doğu Türkistan’da 35 milyon soydaşımız çok ciddi hak ihlalleri altında bulunup, topraklarının Çin işgalinde olması görmezlikten geliniyor. Bunun yanında, Dünya basın ve medyası, halkı sürekli olarak nüfusu 2,8 milyonu bile bulmayan Tibetliler konusunda sürekli bilinçlendirmekte, onlar için yardım kampanyaları ve onlara destek programları düzenlemektedir. Yine Gazze’nin İsrail tarafından bombalanması bütün dindaş ülkelerin tepkisini çekmişken, Türk Telafer’in ABD kuvvetlerince günlerce, haftalarca bombalanması hiçbir Müslüman ülkenin dikkatini çekmemiştir.
Bugün, Gazze için yardımlar toplayan, meydanlarda kalabalık mitingler düzenleyen aziz milletimiz ne yazık ki açlık sınırının altında yaşamaya çalışan Afganistan, Irak ve Suriye’deki kardeşleri, soydaşları için ne bir yardım kampanyası, ne de Irak, Çin ve İran’da eziyet ve zulüm gören soydaşlarımız için böyle kalabalık mitingler düzenlemektedir.
Şimdi sormak istiyorum, bir Filistinliyi bir Doğu Türkistanlıdan veya Kerküklüden üstün kılan nedir? Arapça konuşmaları mı? Yoksa onlara zulüm edenlerin Çin veya ABD değil de sadece İsrail mi olması? Peki neden? Milletimiz soysuzlaştı mı ? Türkiye Türkleri bu coğrafya’ya nasıl geldi? Akrabalık, bizim için gerek töre, gerek ise dinimiz için öncelikli bir hukuk değil mi? Oysa dünya üzerindeki Türk toplulukları hem din kardeşimiz, hem de akrabalarımızdır.
Yaşadığımız dünyayı her konuda cennete çevirme, insan oğlunun her bakımdan insan gibi yaşaması, temiz ve doğal yiyeceklerin üretilmesi ve fikir özgürlüğü bizzat cenabı Allah’ın kuranı keriminde belirttiği gibi bütün Müslümanlar üzerine bir farzıdır. Dünyayı, her konunda cennete çevirmek için uğraşmayanların, Ahirette cennet beklemeleri boşunadır. Kuranı Kerim açık bir şekilde belirtiyor ki:
Yüce Tanrının BİZZAT Müslümanlardan İSTEDİĞİ DÜNYADAN ELİNİ ETEĞİ ÇEKMEK DEĞİL DÜNYAYI CENNETE ÇEVİRMEYE ÇALIŞMAKTIR.
Taassubun, tabunun kurbanı olan Türklük; Atatürk’ün dehası ve de doğru din anlayışı sayesinde karanlıktan aydınlığa çıkmıştır.
Atatürk, Yüce Türk Ulusunu bedevi tebaası haline getiren ve gafleti yaşatan tabiiyet ten kurtarmış, tekrar Türk Ulusu kimliğini Türklüğe kazandırmıştır. Türklük, ümmet ve tebaa köleliğinden kurtulmuş, Türk Ulusu olmuştur. Türk toplumu Atatürk’ün önderliğinde demokratik laik devlet yönetimini kabullenmiş, evrensel hukuku benimsemiş, kadın erkek eşitliği ilke ve devrimleri ile çağdaş bir toplum olarak dünya devletleri arasında hak ettiği yeri almıştır. Atatürk’ün ilke ve inkılapları ile Türk kadını da toplumda saygın bir yer kazanmış, Türk töresine uygun olarak siyasette, eğitimde ve iş hayatında erkek ile yan yana, çalışmaya başlamıştır. Geçmişte Türk kültürünü, Bedevi kültürüne kurban edenlerin işbirlikçilerine ve bu günde Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını hiçe sayanlara, Atatürk’ün izinden ayrılmayan bu toplum, kadını ve erkeği ile onlara gereken dersi verecektir.
Bizler Maturidi Yesevi Otağı olarak hiç bir siyasi ve dini oluşuma bağlı değiliz. Ve de olmayacağız. Bu hareket tamamen Türk milletinin içinden doğmuş, tamamen bağımsız bir harekettir. Sözlerime burada son verirken , son olarak belirtmek isterim ki;
İhanete uğrayan Türk kültürü, geri kalmışlığımızın en büyük nedeni olmuştur.
Geri kalmışlıktan kurtulmanın yolu çağdaşlaşmaktır. Evrensel hukuk, demokrasi, insan hakları ve laik devlet, çağdaşlaşmanın güvencesidir. Laik devlet, dinler arası mezhep çatışmalarına, radikal din sömürüsüne karşı, demokrasi ve insan haklarının teminatıdır. Yenilenmek, çalışmak ve üretmekle olur. Toplumlar ise demokrasi ve evrensel hukuk düzeni içinde, geri kalmışlıktan kurtulabilir.
Mustafa Kemal Atatürk Diyor ki ;
Büyük Dinimiz, çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sayıyorlar ,asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslamın kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir ? Her sarıklıyı hoca sanmayın hoca olmak sarık ile değil dimağ (AKIL) ile dir.