İnsanın Hilafet Misyonu Ve M. İhsan Oğuz’un Eşariyyenin İnsan Tasavvuruna Yönelttiği Eleştiriler

eşariyye eleştirisi

İnsanın Hilafet Misyonu Ve M. İhsan Oğuz’un Eşariyyenin İnsan Tasavvuruna Yönelttiği Eleştiriler

Prof. Dr. İbrahim Coşkun

İnsanın yaratılış sebebi, Allah’a kulluk ekseninde yeryüzünü imar etmesi, hazır olmayan nimetleri hazır hale getirmesidir. Bu konum, insanın ilerlemesini, olgunlaşmasını ve kâinattan devşirdiği nimetlere ulaşmasını, aynı şekilde ahirette de sevaba nail olmasını sağlayan ve mükellef olmanın dayanak noktasını oluşturan akıl, idrak, irade ve kudret gibi özelliklerle donatılmış olmasındandır. Onun halife kılınmasının anlamı da budur. Hilafet/Niyabet, ya aslın yokluğundan ya ona yardımcı olmaktan ya onun aczinden veya bunların hiç biri olmadığı halde, sırf asilin(Allah) naibine(insan) bir şeref bahşederek onu yüceltmek istemesinden kaynaklanır. Allah’ın salih kullarını halife seçmesi, zikredilen son seçenekte saklıdır. Dinamik bir ibadet olan bu sorumluluğun yerine getirilebilmesi için insanın güç, irade, bilgi ve benzeri sıfatları haiz olması gerekir. Kur’an-ı Kerim, insanı bu özellikleriyle tanımlamakta ve bu özellikleriyle halife kılındığını ilan etmektedir.

Kur’an’ın bize haber verdiği bu bakış açısı, İslam’ın ilk asırlarında Müslümanlarda kendisini göstermiş bunun sonucunda İslam medeniyeti doğmuştur.

Ne yazık ki Müslümanlar elde ettikleri bu başarıyı hicri beşinci asırdan sonra başarıyla sürdüremediler. Bu durumun çeşitli sebeplerinden bahsedilebilir. Biz sayılabilecek nedenler arasında İslam dünyasında etkili olan itikadi/kelami yorumların önemli bir etkisi olduğu kanaatindeyiz. Belli bir dönemden sonra Eş’arîliğin İslam dünyasında oldukça yaygın ve etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Türkler genel olarak Ehl-i Sünnetin Hanefi-Matüridi ekolüne mensup olmakla birlikte Nizamiye medreselerinin kurulmasından sonraki süreçlerde onlar arasında da Eş’arîliğin etkili olmaya başladığı bilinmektedir. O halde İslam ümmetinin yeryüzüne hâkim olabilmesi için Eş’arîliğin öne çıkardığı insan tipolojisini iyi irdelememiz gerekmektedir. Çünkü insan ile ilgili olarak fiil, irade ve istitâat gibi konular, salt tartışma konuları değildir. Özellikle bu konunun dinî inanç muhtevasıyla sunulması, toplumda daha güçlü bir etki yapmaktadır. Bu yönüyle değerlendirdiğimizde konunun İslâm toplumlarının çeşitli alanlarda başarı veya başarısızlıklarıyla doğrudan alakası vardır.

Mutasavvıf kişiliği ile öne çıkmış olan Kastamonu’lu âlimlerden Muhammed İhsan Oğuz (1887-1991), “İslam’da Kazâ ve Kader” adlı eserinde Eş’arîyyenin kaza ve kader anlayışını ve insan profilini eleştirmekte böyle bir anlayışı ile insanın hilafet misyonunu yerine getiremeyeceğine dikkat çekmektedir.

Biz de insan hürriyetinin ve üretken kişiliğin ön planda olduğu bir çağda Ehl-i sünnetin önemli bir ekolü olan Eş’arîyyenin kader inancı ve insana bakışı ile ilgili görüşlerinin yenilenmesi kanaatindeyiz. Eş’arîlerdeki cebriyeyye yakın, pasif insan profilinin temel sebebi metodolojilerinden kaynaklanmaktadır. Onlar insanda irade kudret vb. sıfatların kabul edilmesiyle Allah’ın söz konusu sıfatlarının sınırlanacağını düşündüler. Eş’arî geleneğe mensup bir mütekellim olmasına rağmen S. Âmidi’nin tespiti ve haklı olarak eleştirdiği gibi onlar, Allah’ın kudret sıfatını öncelerken O’nun adalet ve merhamet sıfatlarını ihmal eden, insana karşı güvensiz bir kelam sistemi oluşturdular.

Biz tebliğimizde yukarıda ifade ettiğimiz konular çerçevesinde M. İhsan Oğuz’un tespitlerinden de yararlanarak Eş’arîyiyyenin ileri sürdüğü insan tipolojisi ile Müslüman toplumların yaratılış gayesini/hilafet misyonunu gerçekleştiremeyeceğini farklı açılardan temellendirmeye çalışacağız. Çözüm önerimiz; özellikle çağımızdaki Eş’arî geleneğe bağlı Kelam âlimlerinin tıpkı İmam Cüveynî ve Seyfeddin el-Âmidî gibi insanın hürriyeti, iradesi, istitaatı, kaza ve kader gibi konuları, çağın gerçeklerini de dikkate alarak yeni yorumlara tabi tutmalarıdır.

Makaleyi Okumak İçin Tıklayınız

İlgili Yazılar