TABİİYET TAKLİDİ, TAKLİT TAASSUBU DİNLEŞTİRDİ
Tabi Olmak Ne Demek?
Bir kimsenin, güdümünde olma durumunu anlatan bu kavram ayeti kerimede şöylece kınanmaktadır.
“Ey iman edenler! Bizi davar gibi güt” diye konuşmayın,” (Bakara,104)
Taklit: Belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma.
Taassup nedir?
Herhangi bir delile dayanmadan, bir fikre körü körüne bağlanmaktır.
Taassup sözlükte fanatik ve tutuculuk/Mevcut toplumsal düzeni, düşünceleri ve kurumları değiştirmeden olduğu gibi korumak isteyen kimse, muhafazakâr anlamlarına gelmekte olup bir düşünceye körü körüne bağlanıp başka görüşlere nefret ve düşmanlık hisleri beslemektir. Bu durumda olan kimselere fanatik denir. Fanatiklik diğer bir deyişle mutaassıplık ise dini alanda olabildiği gibi diğer alanlarda da ortaya çıkabilmektedir.
Tabi oldukları ve şuursuzca taklit ettikleri kimselerin söylemlerini ve yaşam biçimlerini din zannedenleri Kuran sorgulayarak eleştirmektedir.
” Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiğinde: “Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.” derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!…” (el-Bakara 2/170, Lokman, 21)
Aklı yetersiz kullanmaktan dolayı ortaya çıkan taassubun farklı bir boyutu da akıl ve tefekküre dayalı araştırma yoksunluğunu ifade eden taklittir.[i]
Bilgi kaynaklarını bilmemek, aklı ve düşünceyi yeterince kullanmamak insanları taklide düşürmektedir. 2
Maturidi, bilgi kaynaklarını sağlam duyu organları, akıl ve haber; haber ise peygamberlerden gelen doğru bilgiler olarak ele almaktadır. Vahyin ve aklın doğrulamadığı görüşler insan hayatına mürşit/yol gösterici olamaz.
Dünya hayatında pek çok pratik geliştiren ve bunların devamlılığını gerçekleştiren insan, zamanla bu pratiklerin vazgeçilmezliği kanısına varmıştır.
Daha sonra bu kanıyı iman düzeyine yükselterek, yaşam tarzı yaparak söylemlerini kutsallaştırmış ve onları dinî olgular düzeyine çıkarmıştır.3
Bunun en açık göstergesi; yapılan eleştirileri ve yanlışlıkları düzeltme çabalarını en sert şekliyle karşı çıkılması olmuştur ve olmaktadır. Mesela tabi olduğu şeyhini ya da üstadını ya da parti başkanını hele bir eleştirin, buda yanlıştır doğrusu budur deyiverin! Neler duyacaksınız bir bakın! Akla zarar birçok söz duyacağınıza şimdiden hazır olun.
Taassup ve tabiiyeti yaşam tarzı yapan için, onun büyük tanıdığı kişiden daha doğru bilen, yapan ve söz söyleyen yoktur. Hâlbuki eleştirilemeyecek insan yoktur, insan yapısı itibariyle her zaman hata ve eksik yapmaya müsaittir.
Burada, bu dünyada zamanında eleştiri ve sorgulamayı yapmayanlar diğer âlemde “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.” (33- Ahzab Suresi 67) şikâyeti kendilerine bir fayda sağlamayacaktır.
Büyük tanıdığı kimseleri her hal ve zamanda doğru yapacaklarına inanmak, yanlışsız ve eleştirilemeyecek kabul etmek onları kutsallaştırmak ilahlaştırmak demektir.
“Ey iman edenler! Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin! Allah’tan korkun!” Hucurat,49/1.
Mekke müşrik toplumunun Hz. Peygamber’e karşı şunları söylediklerini biliyoruz: “Biz sana değil, atalarımızı yapar bulduğumuz şeylere uyarız. Çünkü onlar bizden daha bilgili ve daha hayırlı idiler.” (el-Kadi, Esbab-ı Nüzul, 26,)
Yaşadığımız sosyal hayatın içerisinde sen üstattan daha mı iyi bileceksin, benim şeyhim her şeyi bilir, söylediyse vardır bir hikmeti anlamasan da olur gibi ifadelerle çokça karşılaşıyoruz. Hâlbuki aklını kullanan bir insan delil ister boş lakırdılara, desteksiz atışlara aldırmaz. Delilsiz, ispatsız ve uygulaması olmayan sözler bilgi kaynakları açısından geçersiz boş sözlerdir. Ayeti kerime ve hadisi şerif ile “Bilmediğiniz şeyin arkasından gitmeyin.” (İsra, 36 ) demek size ispatlanamayacak bilginin arkasından gitmeyin demektir.
Hz peygamberin de faydasız bilgiden Allaha sığınırım. (Tirmizi, Dua, 69; Nesâî, İstiaze: 27) demek, uygulaması olmayan hiç bir bilgi bilgi değil sadece lakırdıdır demektir. Kuran bizden sorgulamayı, araştırmayı, eleştirmeyi, aklımızı kullanmayı isterken aynı zamanda taklit ve taassubu bırakmayı da ihtar ederek uyarmaktadır. Taklit eden değil, taassuba dayalı bir anlayış değil düşünen fikir üreten özgür düşünceli, özgür iradeli, hür bireyler olmamızı istiyor. İnsanlara kulluk eden değil Allah’a hakiki ve samimi bir imanla bağlılık istiyor.
“Emin ol, bu Kitap’ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah’a özgüleyerek O’na kulluk/ibadet et!” (Zümer,2)
KAYNAKLAR
1.Biçer, a.g.m., s. 46.
2. Ali Abdülfettah el-Mağribî, İmâm-ı Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâ´a, Ebu Mansûr el-Mâtürîdî ve ârâühü’l-kelâmiyye, Kahire 1985, s. 79.
3. Dr. Mehmet Malkoç, Pülümür İlçe Müftüsü
YAZAN: Yusuf KOCATÜRK