Dinî Gruplararası Önyargıların Azaltılmasında Din Eğitiminin Yeri

Dinî Gruplararası Önyargıların Azaltılmasında Din Eğitiminin Yeri
Giriş
Toplumsal grupları ve toplumu meydana getiren bireyler, bazı istisnalar dışında1 aynı zamanda belli bir inancın mensupları ve çeşitli dinî grupların üyeleri olabilmektedir. Günümüzde modernleşme, şehirleşme ve sekülerleşme süreçleri, bir yandan farklı dini kimliğe mensup bireyleri “bir arada yaşama imkânları” aramaya iterken, diğer taraftan da ön yargıların hızla ilerleyerek ciddi sorunların oluşmasına neden olabilmektedir. Gerek tarihsel süreçte gerekse günümüzde üst dini kimlik bağlamında Müslüman – Gayr-i Müslim, alt dini kimlik bağlamında ise Sünni – Alevi – Şii, cemaate ait olma kimliği altında da Nurcu – Fethullahçı – Süleymancı vb. gruplar arası ilişkilerin biçimlenmesinde ön yargılar inkâr edilemez bir etkiye sahiptir.
Tabiri caizse tabiatı gereği hemen her insanın, sahip olduğu değerlerin2 başkalarınkinden daha üstün olduğunu iddia etmesi her zaman etkindir. Bu da insanları kendi özgüveninin arttırılması için kendilerini bir şekilde aidiyet boyutunu taşıyan kategorilere hapsetmesine neden olur. Realite kapsamında somutlaşan bu durum, safiyetini herkese kabul ettiren ilk metinlere rağmen, dinlerin hepsinde yorum farklılaşmalarının ortaya çıkışının önlenemeyişinden olabilmektedir. İmam Maturidi’nin açıklamasına göre: herkesin kendi dininin, imanının ya da mezhebinin en doğrusu olduğunu iddia etmesi şeklindeki tutumları, insanların çok eskiden beri bilinen psikolojik bir zaafı ve değişmez huyudur (Özdemir, 2006). Burada herkesin kendi imanının doğru olduğu konusunda ısrarcı olması ancak sorunları oluşturmaktadır. Oysa bunun yerine sürekli bir arayış içerisinde bulunması ve bu yolda hakikate ulaşıncaya kadar yürümesi problemleri çözmekte yararlı olabilir. Ancak ne yazık ki insanoğlu sürekli arayış içerisinde bulunmanın yerine körü körüne bağlanmayı tercih etmektedir.
Her ne şekilde olursa olsun, insanlar arasında olduğu kadar belli bir din altında şekillenen cemaatler arasında da ayrımcılığın sürdürüldüğü ortadadır. Böylesi ayrımcılık dini çeşitliliğin anahtar kavramlarının3 etrafında gelişmektedir. Öyle ki, dini mutlaklılık, tekelcilik, dışlayıcılık gibi sınıflandırmalar teşvik edilebilmektedir. Bu sınıflama türleri, katı, ılımlı ve kapsayıcı şeklinde de analiz edilebilir. Dini cemaatleşmenin toplumda kendini açıkça gösterdiği husus “kalıplaşmış önyargılar”dır. Onun için, ilk olarak dini cemaatlerin ortaya çıkışı; mensubiyet çemberin altında oluşan önyargıların oluşum ve değişim süreçlerinin; tarihten günümüze kadar yaşanılmış olayların ötekileştirme ile ilgisinin, tanımlanması gerekmektedir. Sonrasında ise görünen ve pratikte karşılaştığımız sorunların çözüm yolları aranmaya çalışılacaktır.
Bu noktada: Dinî gruplar arası önyargıların olumsuz etkilerinin azaltılmasında din eğitimi nasıl bir görev üstlenmeli? sorusunun önemi ortaya çıkar. İşte burada dini gruplar arası mevcut dışlayıcı, ötekileştirici ve ön yargılı tutumların patolojik bir hale dönüşmemesi noktasında din eğitimi dersinden destek alınıp alınmayacağı tartışılacaktır (Yapıcı, 2004). Görünen o ki sorunların çözülmesinde Din Eğitiminden mutlaka destek alınması gerekmektedir. Fakat hangi yol ile nasıl ve ne şekilde olması gerektiği teorik olarak tartışıldıktan sonra, bunun pratiğe dökülerek uygulanması konusu detaylıca işlenmelidir. Öncelikle dini grupların açıklaması ve önyargının tanımlanması gerekmekte, ardından da bu sorun üzerinde din eğitimi bilim dalının yapabilecekleri belirtilmelidir.

Makalenin Devamı İçin Tıklayınız

İlgili Yazılar