O halde problem temelinden çözülemezdir, çözülemiye-cektir. İnkârın da bir çözüm olmadığı apaçık bir gerçektir.Sevgili Peygamberimizin (s.a.) ve onun yolunda giden sahâbe-i kiramın (r.a.) ve selef-i sarihinin, kader münakaşalarını şiddetle meneden tutumlarında ne büyük bir gerçek gizlidir.«Cebir de yoktur, tefviz de, ikisinin arasında bir orta yol vardır «formülü, isbatı yapılamıyan ve gerçekliğine tereddütsüz inanılması gereken beri müteârafe (postulat) dir.”İnsanın irâde hürriyeti bir îmandır. Sorumluluğu ancak böyle temellendirilir. îlâhî kaza ve kadere de inanmak îmanın şartlarından biridir. «Hayrı ile şerri ile kaderin Allah’tan geldiğine inanmanın» îmanın şartlarından biri olduğunu, bu konudaki delillere dayanarak ifade eden İmâm el-Mâtürtdî, özel manalariyla izah ettiği ve «ezelî takdir» manasını da ihtiva eden «kader)) e inanmamanın küfür olduğu kanaatindedir.însan, hürriyetine inandığı sürece hür olacak, gerisi kıyamete kadar ilâhî bir sır olarak kalacaktır.
Çalışmak ve gayret bizden, Tevfik ve hidâyet ancak Allahtandır.