Bu toprakları, ilim, irfan ve hikmet “pınarları” suladı.
Mahşerin üç atlısı, İmam-ı A’zam, İmam Mâturidî ve Hoca Ahmed Yesevî, bu pınarların gürül gürül akıtılmasında, Anadolu’ya, oradan Kafkaslara, Kuzey Afrika’ya ve Balkan’lara ulaştırılmasında kilit rol oynadı.
MAHŞERİN ÜÇ ATLISI: İMAM-I A’ZAM, İMAM MÂTURÎDÎ VE YESEVÎ HZ.
Akîdemizin sütunlarını diken İmam–ı A’zam ile buna ilaveten Mutezile’nin sapmalarını püskürten İmam Mâturidî ve her türlü şamanist, “bâtınî” savrulmanın önüne muazzam setler çeken, Türklerin Müslümanlaşması için, Türklerin müslümanlaşmasından önce Türkçeyi müslümanlaştıran, bütün gönül kapılarını sonuna kadar açan Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri’nin üçünün birden akıttığı ilim, irfan ve hikmet pınarları, Anadolu’ya kadar aktı…
Melekût âleminden süt emen, insana meleksi melekeler armağan eden bu leziz ilim, irfan ve hikmet “pınarları”, Anadolu’nun ruhunu kardı; Anadolu’yu, insanlığın son adası, gönül coğrafyası bir kıta yaptı.
ANADOLU’NUN RUHUNU, TASAVVUF KARDI…
Anadolu, ruhunu yitirdiği zamanlarda insana diriltici ruh üfleyen; keşfedildikçe derinleşen; derinleştikçe sadeleşen; sadeleştikçe zenginleşen; insanı enginliğe, dinginliğe ve sükûnete eriştiren; gölgesinde herkese kol kanat geren; hayata ve dünyaya dâir her dâim umut veren, yemiş veren, hayat veren sarsılmaz bir çınar.
Kimsesizlerin nefesi, mazlumların sesi: Nuh’un gemisi.
Anadolu’nun ruhunu, tasavvuf kardı. İlim, irfan ve hikmet pınarları aktıkça, arıdurulaştı, üç kıtanın insanını da arıdurulaştırdı.