İçimizdeki Gökyüzü veya Burçlarla İlgili Söylemler

İnsanoğlu düşünmeye başladığından beri gökyüzü ile ilgilenmiş, orada olan-biteni anlayabilmek
için çaba harcamıştır. Gök cisimlerinin insan hayatı üzerine tesir edip etmediği, yıldızların, ayın, güneşin
kuralları ve buna benzer binlerce şey insan zihnini meşgul etmiştir. Hatta yıldızların durumu ile insanlar
arasında ilişkiler kurulmaya çalışılmıştır.
Gök cisimleri, yıldızlar ve insanlar – fark nerede? Aradaki fark sadece zamanda. Herhangi bir
yaşam devrinin temel hatları benzerdir. Bir şey doğar, belirgin bir formda, ölçülebilen bir zaman
süresince var olur ve o şey ölür. Yaşam devrinin bu üç evresi astrolojik sembolizmde bir başka bileşeni
yani nitelikleri oluşturur. İlk niteliğe öncü denir. Bir devrin başlangıcı olan doğuma göndermede
bulunur. Hiçliğin içinden bir şey yükselir. Varoluşa eriştikten sonra, yaşam devri ikinci evreye ilerler.
Astrologlar buna sabit nitelik derler. Sabitlikte devamlılık ve pekişme ruhu vardır. Bir varlık bu
nitelikteyken en net şekilde görülebilir. Olgundur ve aynı zamanda inatçı ve duyarsızdır. Böyle bir
sabitlik kısa bir süre veya ölçülemeyecek kadar uzun bir dönem dayanabilir, ancak sonsuz değildir.
Yaşam aşındırıcıdır. Beden ölür. Astrologların değişken olarak isimlendirdiği son nitelik yaşam
devrinin sonunda hükmeder.
Ateş, toprak, hava ve su – insan takvimlerinin ötesindeler. İnsanlar zaman içinde vardır, onlar
ise dışındalar. Nitelikler, dört elemanı yaşamın değişen, yalpalayan yörüngesine doğru zorluyor. Bu
beraberlikten 12 çocuk doğuyor. Ve bu çocuklar pratik astrolojinin yaşam gücü oluyorlar. İşte bunlar
burçlardır. Her eleman kendisini üç nitelikten birisi kanalıyla ifade eder. Örneğin su, kolayca görünen,
değişime direnen durağan bir yapıya bürünebilir ve yok olabilir. Aynı şeyi ateş de yapar, toprak ve hava
da. Dört eleman üç nitelik bir arada olunca on iki burç oluşur. Ancak bu iki yönlü bir yoldur. Burçlar
ifadenin bulvarı olduğu kadar, kaynağa geri giden yollardır. Temel sembole geri dönen yollar kişiliği
etkin bir şekilde tanımlamayı sağlarlar. İnsan karakter tiplerinin işe yarar bir kataloğunu oluştururlar.
Burçlar bir tipoloji olarak değil de büyüme metodu olarak tanımlanırsa her şey değişir. Daha
büyük bir yazgının olasılığının tadını eklenebilir. Mesela, “Koç burcusun. Daha cesur olmalısın. Bu
dünyada iradeni geliştirmek için bulunuyorsun. Doğduğundan ölene kadar devam edecek, kamçılayıcı
ve ürkütücü deneyimlerle karşı karşıyasın. Senin kaderin bunları cesaretle karşılamaktır. Ayağa kalk ve
yüzleş. Düşersen sadece yılgıyla, korkuyla kalırsın” şeklinde daha çok öğüt verir gibi yaklaşılmalı burç
özelliklerine. Böylelikle gelişim astrolojisi gündemde olur. Aslında hiç kimse sadece Koç değildir. Bu
bir söylencedir. Burçlar her insanda var olan psikolojik süreçlerdir. Her birey, tek tek bu 12 burcu
kapsıyor. Yalnızca onların vurgulanma derecesi değişiyor.
Sadece bir burcu tam anlamıyla kavramaya çalışmak zihnimizi sonuna kadar zorlamaktadır.
Buna rağmen burçlar insanlarla karşılaştırıldığında, çizgi roman kahrama nları gibi tek boyutludur. Her
birimiz 12 burcun senteziyiz. İnsanlar elleri, kolları olmadan doğabilirler. Bu durumda
sorgulanamayacak şekilde insandırlar. Ancak her 12 burcun özelliği olmadan doğmak – bu bizi uçan bir
tabaktan çıkan hayalet gibi bir yaratığa dönüştürür. Tek bir burcun süreci bir insanın kişiliğine egemen
olabilir. Ancak diğer özellikler de oradadır. Her burç her zaman mevcuttur ve uygun uyarıcıyı
beklemektedir. Astrolojinin gerçek hazinesinden fedakarlık yapmak işte o uyarıcıyı bulmak demektir.
Her burç bir “kişilik” olarak tanımlanmalıdır. Daha sonra burçların, benzersiz insan portrelerini
oluşturmak için bir araç olduğunun farkına varmalıyız.
Buraya kadar vermiş olduğum bilgi maalesef kaynağını hatırlayamadığım bir eserin parçası. Bu
fikrin tanımlayış şekline katılmamak mümkün değil. Fakat tek bir istisna var. Burçlarla ilgili her ne
kadar Kur’an’da da bahsedilmekte ise de, burçların insan kaderi ve tabiatı üzerindeki etkileri üzerinde
hiçbir bilgi verilmemektedir. Güneş, mevsimlere göre, belli burçların içindeymiş gibi görünür. Mevsim
ve iklimlerin insan üzerinde etkisinin olduğu açıktır. Ancak bundan, burçların insan üzerinde etkileri
olduğu hükmünü çıkarmak yanlıştır.
Nedir Burç ( البرج ) Dedikleri şey? Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen yörüngenin içlerinden geçtiği belli sembollerle gösterilen on iki takımyıldızdan her biri. Sözlükte “güzel olmak, örtülerinden sıyrılmak, yükselerek görünür olmak” manalarına gelen berec kökünden Arapça bir isimdir. Burçlarla ilgili en erken tarihi bilgilere, Sumerler’e ait çivi yazılı metinlerde muğlak bir şekilde rastlanmaktadır. Bununla birlikte Ön Asya’da buna ait sistemli bilgiler m.ö II. binyıldan itibaren yazılan Akkadca, Elamca ve Hititçe metinlerde göze çarpmaktadır. Ancak m.ö I. binyıldan itibaren tam olarak ele geçen Asur-Bâbil burç isimleri şöyledir: Kusarikku (Koç), Alpu (Boğa), Tuâmu rabuti (İkizler), Pulukku (Yengeç olmalı), Arû (Aslan), Sirû (Başak), Zibânitu (Pençe, tam bilinmiyor), Akrabû (Akrep), Qastû (Ok), Saha (Keçi, tam bilinmiyor), Kâ (Kova olmalı), Nunu (Balık).
İbranice’de burç mezzolot ismini alır. Eski Ahid’in çeşitli yerlerinde (Eyub, 9-9, 38-31,32; Amos, 5-8; İşaya, 13-10) burçlara atıflar vardır. İbranî literatüründe Kitab-ı Mukaddes dışında burçlara ait erken bilgiler, Lut gölü civarında bulunan Kumran’daki 4.mağarada ele geçirilen metinlerde tespit edilmiştir. Bu fragmanlarda Mandeenler’inkine benzer şekilde zodyak burçlarının simgeleri sıralanmıştır. Yörüngenin burçlara bölünmesine ait ilk net bilgilerse Ortaçağ’lara ait Sefer Yesirah adlı bir kitapta ortaya çıkmıştır. Buna göre İbranî literatüründeki on iki burcun adı şöyledir: Taleh (Koç), Shor (Boğa), Te’omim (İkizler), Sartaz (Yengeç), Aryeh (Aslan), Betullah (Başak), Moznayim (Terazi), Akrav (Akrep), Keshet (Yay), Gedi (Oğlak), Deli (Kova), Dagım (Balık). Bu burçların tekabül ettiği zaman dilimleri bugün kabul edilen sıranın aynıdır.
Grek dünyasında burçlara ilk defa temas eden Homeros’tur. M.ö IV. yüzyılda yaşayan Grek matematikçisi Eudoxus kırk dört burç adı sayar. Ptolemy (m.s. 100-178) ise kırk sekiz burç sıralar. Bugün kullanılan on iki burç adı ise Latin literatüründe ortaya çıkmış. Greko-Romen astrolojisine göre on iki burç on iki “hâne” oluşturmakta ve her hâne insanın belli bir yönünü etkilemektedir. Buna göre, Koç burcu beden ve kişiliği, Boğa zenginliği, İkizler bilgi ve ifade gücünü, Yengeç sadakati, dehayı ve merak güdüsünü, Aslan soy, zevk ve hayalciliği, Başak sağlığı ve görev bilincini, Terazi evlilik ve ortaklık duygusunu, Akrep yeniden doğum ve ölümü, Yay ideolojiyi ve başka ülkelere merakı, Oğlak meslek ve statüyü, Kova umut ve dostluğu, Balık sınırlama ve kuşatma güdüsünü temsil etmekle etkiliyor idi..
İslam öncesi telakkilerde burçların astronomik detaylardan ziyade insan üzerine olan etkilerinin işlenişi, bu telakkinin dinle olan yakın temasından ileri gelmektedir. Buna göre ilah olan gök cisimleri insan eylemlerini yönetmektedir. İlahlarla ve dolayısıyla gök cisimleriyle ilişki kurma çabasından da özel kehanet formülleri geliştirilmiştir. Böylece burçlarla kehanet yahut da fal arasında bir ilişkinin bulunduğuna inanılmaktadır.
Kur’an’da burç kelimesi çoğul şeklinde dört defa geçip bir surenin (el-Burûc) de adını oluşturmaktadır. Bu kelime bir yerde “kale burcu” (en-Nısa 4-78) diğerlerinde “gökteki burç” (el-Hicr 15-16; el-Furkan 25-61; el-Burûc 85-1) anlamında kullanılmıştır. Tefsirinde kozmolojik teorilere geniş yer vermesiyle tanınan Fahreddin er-Razi de burçları gezegenlerin katettikleri merhaleler düzeni olarak anlar ve onları gökteki yüksek saraylara benzetir. Burçlar güneşin ve ayın geçtiği konaklardır; ayrıca Allah’ın üzerlerine yemin ettiği “yıldızların mevkileri” ifadesi de (el-Vâkıa 56-75) yıldızların doğdukları veya battıkları anlama geliyor olmalı. Râzi’ye göre âyetteki “mevakıu’n-nucûm” tabiriyle şeytanların göklerden kovuldukları veya yıldızların kıyamet günü saçılacakları esnadaki mevkiler de kastedilmiş olabilir (Mefatihu’l Gayb).
Klasik açıklamaları ana hatlarıyla tekrarlayan Elmalılı Muhammed Hamdi de kelimenin Batlamyusçu anlamının, söz konusu benzetmelerin ötesine gittikçe yaygınlaştığına işaret ederek burçların gökteki belirgin konumlarını, bir şehrin planındaki yüksek binaların veya bir ülkenin haritasındaki önemli şehirlerin fark edilirliği ile kıyaslamaktadır. Burçlar kuşağının bölümlenmesi ve adlandırılması konusunun çok eskilere dayandığını belirten Elmalılı, geleneğin İslam kültüründe felekiyyâtın kurcusu olarak tanınan Hz. İdrîs’e kadar uzandığını kaydetmektedir (Hak Dini). Mezopotamya medeniyetlerinden bu yana genelde hayvanlarla temsil edilen burçlar sembolizmi
kültürden kültüre az çok farklılık göstermektedir. Grekçe’de “zodiakos kyklos” (hayvanlar dairesi) olarak anılan takımyıldızlar dizisi, İslam felekiyyatında “feleku’l burûc” veya “dairetü’l burûc” adını almıştır. Esas itibariyle Batlamyus’un el-Mecistî’sindeki şekliyle benimsenen burçlar kuşağı, İslam astronomi literatüründe güneş ve diğer gezegenlerin hareketini açıklamada daima başvurulan bir merhaleler düzeni olarak aynı geleneği sürdürmüştür.
Güneşin gökyüzündeki hareketi sırasında belli tarihlerde girdiği burçların isim ve sıraları Latin kültüründe de benzer şekillerde benimsenmiştir. 360 derecelik dairevî kuşağın 30’ar derecelik on iki bölüme ayrılması sonucu oluşan burçlar, Arapça ve Latince karşılıkları ve güneşin burca girdiği tarih itibariyle şu şekilde sıralanmaktadır: Koç (Hamel, Aries: 21 Mart), Boğa (Sevr, Taurus: 20 Nisan), İkizler (Cevza, Gemini: 21 Mayıs), Yengeç (Seretan, Cancer: 22 Haziran), Aslan (Esed, Leo: 23 Ağustos), Başak (Sünbüle, Virgo: 23 Eylül), Akrep (Akreb, Scorpius: 22 Ekim), Yay (Kavs. Sagittarius: 22 Kasım), Oğlak (Cedî, Capricornus: 22 Aralık), Kova (Delv, Aquarius: 20 Ocak), Balık (Hût, Pisces: 19 Şubat). Güneşin burçlar kuşağı üzerindeki bu hareketi mevsimlerin başlangıç ve bitiş noktaları gibi gündüz ve gecenin uzayıp kısalmasını da takvime bağlar.
İslam düşünce ve bilim tarihinde XI. yüzyıla kadar astronomi ve astroloji arasındaki ayırım pek belirgin değildi. Müslüman filozof ve bilginlerin bazısı, astronominin yanı sıra “yıldızların mevkilerinden belirli anlamlar çıkarma sanatı” şeklinde nitelendirilen astrolojiyi, matematik veya tabiat bilimi olarak kabul etmiş, bazısıysa reddetmiştir. Ancak astroloji, birçok ilim adamı tarafından reddedilmesine ve bir hurafe olduğunun iddia edilmesine rağmen gizli bilimde ve sembolizm temelinde önemini daima korumuştur.
Burçlar kuşağı ise astronomi ve astrolojinin açıklama tarzlarında gezegen –yıldızların hareketinin tayin eden veya anlamlandıran bir sabit referans sistemi olarak iş görmüştür. Özellikle âlemin ve âlem-insan münasebetinin bir bütünlük içinde ele alındığı kozmolojik izahlarda burçlar feleği âdeta metafizik âlemle fizik âlemi birleştiren bir kuşak ve metafizik varlık nurunun içinden geçip farklılaştığı ve kutuplaştığı bir prizma gibi düşünülmüştür. Zuhur âlemini varlığın çeşitli renklerine büründüren bu prizma, Allah’ın varlığının hem perdelendiği hem de zuhur ettiği nesnelerin başlangıçtaki ilk ve ilâhî örnekleri olan “enmüzec-i evvel”leri (arketip, ilk örnek) meydana getirir. Varlığın zaman, mekân ve sayı nispetleri içinde belirmesi şeklinde yorumlanan bu tasavvur, göklerin yer üzerine yaptığı tesir hakkındaki eski inanışla birleştirilmiş ve böylece burçlar, yön ve zaman ölçümünden tabii hadiselerin oluşumuna, buradan da olayların tahminine kadar uzanan birçok açıklamanın semâvî ilkesi durumuna getirilmiştir.
Sayılarla unsurlar ve unsurlarla keyfiyetler arasında kurulan ilişki, mevsimlerin ve rüzgârların zamanı, yönü ve keyfiyetiyle ilgili meteorolojik tezahürlerin ilkesini oluşturmuştur. Dört unsur, keyfiyet ve ahlâtla ilişkisi içinde kâinatın küçük numunesi olan insan da doğumundan ölümüne kadar aynı semâvî etkilere açıktır. Böylece organları ve vücut salgıları ile insan fizyolojisi burçlarla ilişkiye girmiş olur. Burçlar kendi aralarında olduğu kadar güneş, ay ve diğer gezegenlerle olan münasebetleri önemlidir. Gezegenlerin burçlara nispetle “beyt-vebâl”, “şeref-nubût”, “evc-hadîd” şeklinde anılan belli mevkileri vardır ve bunlar, özellikle ayrıntılı astrolojik haritaların çıkarılması ve gezegenlerin en yüksek güce ulaştığı yerlerin bulunması açısından önemlidir. Söz konusu münasebetleri bilen müneccim, bir olay cereyanında veya bir karar verildiğinde zaman ve yere göre yıldızların mevkileri arasındaki münasebetleri tespit ederek geleceğe ait tahminlerde bulunabilir.
Burçların veya halk tabiri ile yıldızların insan üzerindeki etkisine inanmak İslam’ın ilâhî iradeye atfettiği mutlak prensibiyle çatışmaktadır. Konunun İslam inancı bakımından önemli görülen diğer yönü de geçmiş devirler ve kavimlerde görüldüğü üzere, burç ve yıldızlar gibi semavî cisimlere müstakil kudret nispet eden ve onlara tapmaya varan inanışların tevhid akidesiyle bağdaşmayışıdır. Buna yıldızlara bakarak geleceği bilme iddiasıyla ortaya çıkanların söz ve davranışlarını da eklemek gerekir. Ayrıca eski astrolojik telakkilerin bu şekilde bir falcılık ve kehanet sanatına dönüştürüldüğü, geçmişte olduğu gibi günümüz insanını da yaygın şekilde etkisi altına aldığı bilinmektedir. Bu sebeplerle tarih
boyunca İslam âlimleri gereken hassasiyeti göstererek Müslümanları konunun akideye yönelen tehlikelerden korumak için sert uyarılarda bulunmuşlardır. Bununla birlikte bazı mutasavvıflar, bir kısım İslam düşünürleri ve sanatkârlar astrolojik sistemle buna bağlı sembolleri, kâinatı bütünüyle kavramaya imkân veren bir cazibeye sahip olmalarının da tesiri altında ilgiyle karşılamışlardır. Böylece burçlarla ilgili semboller geniş bir şekilde İslam sanat ve edebiyatına da yansımıştır.

Kaynak: TDV, İslam Ansiklopedisi, Cilt 6.

İlgili Yazılar